30 Nisan 2013 Salı

Cehennem-Linda Howard




Linda Howard-Cehennem'den bir alıntı :

Bir kadınla bir adam polis kordonunun gerisinde durmuş, yangını izliyorlardı. “Lanet olsun,” dedi kadın aksi bir sesle. Kadının adı Elyn Campbell’di, Ansara klanının en güçlü Ateş Ustasıydı, elbette Dranir’den sonra.
Dante Raintree hakkında bildiklerini ateş hakkında bildikleriyle bir araya getirmiş, güçlü birkaç büyünün de yardımıyla Raintree Dranir’i ortadan kaldıracak bir plan yapmıştı ama plan başarısızlıkla sonuçlanmıştı.
“Haklısın.” Ruben McWilliams da üzüntüyle başını salladı. Tüm planlamaları, ince hesaplamaları kelime anlamıyla, duman olup uçmuştu. “Neden işe yaramadı dersin?”
“Bilmiyorum. Raintree’nin o kadar güçlü olduğunu zannetmiyorum. Kimse, hatta bir Dranir bile bu kadar güçlü olamaz, ölmesi gerekirdi.”
“Demek ki gelmiş geçmiş en güçlü ya da en şanslı Dranir’le karşı karşıyayız.”
“Belki de tahminimizden daha çabuk kaçmıştır. Durup ateşi kontrol etmeye çalışmak yerine bir deliğe saklanmıştır.”
Ruben içini çekti. “Belki. Onu ne zaman dışarı çıkardıklarını göremedim, ben onu fark edene kadar bir yerlerde beklemiş olabilir. Görüş alanımda itfaiye araçları vardı ve çok kalabalıktı.”
Elyn yıldızlı gökyüzüne baktı. “Öyleyse iki muhtemel senaryomuz var. Birincisi, bu adam korkak bir tavuk gibi kaçtı. İkincisi ve korkarım ki bu daha kuvvetli bir ihtimal; Dranir düşündüğümüzden daha güçlü. Cael bundan hiç hoşlanmayacak.”
Ruben tekrar içini çekti. “Sanırım daha fazla erteleyemeyiz, arayıp haber vermemiz gerek.” Cebinden telefonunu çıkardı ama kadın onun kolunu tuttu.
“Cep telefonunu kullanma, güvenli değil. Otele dönene kadar bekle, oradan ararız.”
“İyi fikir.” Cael Ansara’yı ne kadar geç ararsa o kadar iyiydi. Cael, Ruben’in anne tarafından kuzeniydi ama akraba olmaları bu piçin ona müsamaha göstereceği anlamına gelmezdi. Ruben, piç lafını hem gerçek hem de mecâzi anlamda geçirmişti aklından. Dranir’e karşı Cael’le işbirliği yapması çok da akıllıca bir iş olmayabilirdi aslında. Ansara’nın iki yüz yıllık yeniden toparlanma sürecinin ardından artık yeterince güçlendiği ve Raintreeler’i yok edebilecekleri konusunda Cael’e katılmıştı ama yanılıyor olabilirdi. Cael yanlış düşünüyor olabilirdi.
Cael’in, ilk ihtimalin doğru olduğunu, yani Dante Raintree’nin korkaklık ederek olay yerinden kaçtığını düşüneceğini biliyordu. Raintree’nin onun sandığından daha güçlü olduğu ihtimalini kesinlikle dikkate almayacaktı. Ama ya Raintree gerçekten o kadar güçlüyse ne olacaktı?
Öylesi bir durumda, Cael’in planladığı darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlanacak ve Ansara klanı tamamen ortadan kalkacaktı. Raintreeler ile son savaşlarından sonra kendilerine gelebilmeleri için iki yüz yıl geçmesi gerekmişti.
Cael hatalı olduğunu kabul edebilecek bir yapıda değildi. Eğer planı başarısız olursa ki olmuştu, Cael için ancak iki açıklama olabilirdi; ya Ruben ve Elyn planı doğru uygulayamamışlar ya da Raintree ödlekçe kaçmıştı. Yoksa plan saat gibi işlemişti.
Yine de Raintree, bu saat gibi işleyen plandan kurtulmayı başarmıştı. Onun, kontrol edemediği yangında kül olup gitmesi gerekiyordu. Aslında bu çok ironik bir ölüm olacaktı çünkü Ateş Ustaları ateşle bir aşk ve nefret ilişkisi yaşarlardı. Raintree o akıl almaz güçteki ateşten zarar görmeden çıkmayı başarmıştı. Üstü başı kirlenmiş, kuruma batmış, ıslanmış ama sapasağlamdı.
Dante Raintree’nin işini görmek için bir kurşun daha etkili ve yeterli olabilirdi ama Cael, Raintree klanını şüphelendirecek bir şey yapmaktan kaçınıyordu. Olay bir kaza gibi görünmeliydi. Böylece, hanedan ailesine mensup en güçlü Raintreeler, Dranirler’in bir yangında öldüğünü kabul etmek zorunda kalacaklardı. Dranir’in yangında ölmesi çok trajik olsa da, onun, otelde kalan insanları kurtarmak için kendini feda ettiği sonucuna varılacak, bu onurlu davranışı için Dranir saygıyla anılacaktı.
Cael, planlarının bilimsel bir kesinlik taşımayabileceğini aklından geçirmese de işler yolunda gitmeyebilirdi. Nitekim o akşam olaylar istedikleri gibi gelişmemişti.
Dante Raintree hâlâ hayattaydı. Raintreeler’in anayurdu, Sığınak’a ise bir hafta sonraki yaz gün dönümünde büyük bir saldırı yapılması planlanmıştı. Ruben’le Elyn’in Dante Raintree’yi bu bir hafta içinde öldürmeleri gerekiyordu yoksa Cael onları öldürecekti.

27 Nisan 2013 Cumartesi

Kağıt Kız - Guillaume Musso



Orjinal Adı La fille de papier olan Kağıt Kız'ın Goodreads Puanı 5/4 Benim puanım 5/5

 Guillaume Musso İlk Defa denediğim bir yazar cidden çok beğendim çok akıcı sade bir dili var.Uzun zamandan beri okumak istediğim bir yazardı ve iyi ki okumuşum..Kurgusu çok değişik olan bir kitap idi..Biraz fantastik gibiydi. Çok etkilendim hayal ile gerçek birbirine karışmıştı bu hikayede ..Bir de çok ünlü bir kişinin birden yükseldiği  tepelerden aşağıya düşmesi hayatını sıfırlaması..Müthiş bir şeydi ona tanık olmak ..Okurken kendim yaşamış kadar etkilendim..Burada aslında hikaye kahramanlar birbirinin içine geçirilmişti..Sadece baş karakterler yoktu..Bu hikayede var olan karakterlerin hikayesini de yazar işlemişti..Ve Romanda ikinci bir şans teması da çok da güzel işlenmişti..Özellikle kitabın sonu beni mest etti bayıldım..Bundan böyle devamlı takip edeceğim bir yazar olacak özellikle yeni tanıştığım Marc Levy'den sonra Guillaume Musso'yu bu kadar beğenebileceğimi sanmıyordum..

Kısaca konusuna gelince;
Tom Boyd çok ünlü bir yazardır şimdiye kadar Melekler Üçlemesinin ilk iki kitabını yazmış çok da başarılı olmuştur.Fakat hayatının aşkı olarak benimsediği ünlü bir piyanist olan  Aurore Valoncourt'den ayrıldıktan sonra birden her şey ters gitmeye başlar deyim yerinde ise hayatı çok sert bir düşüş ile çakılır.Aurore başka bir aşka yelken açarken Tom kendini bir tülü toparlayamaz uyuşturucu,alkol,antidepresant ile kendini avutmaya çalışırken tek kelimede yazamaz hale gelir..Hem yakın arkadaşı hem menejeri olan Milo'nun yaptığı anlaşmalar verdiği sözler vardır..Üstelik hem kendinin hem Tom'un tüm varlığını borsada kaybetmiş büyük bir dar boğaza girmişlerdir..Tom'un hızla kendini tüketmesini Carole ile engellemye çalışsa da Tom'un düşüsü çok  baş döndürücüdür..
Hap ve uyuşturucularının etkisinde iken  evinde Billie olduğunu eden bir kadın ortaya çıkar..Yazmış olduğu Melekler Üçlemesnin kahramanı olduğunu iddia etmektedir..Yalnış basılan 100bin adet  kitabın 266.sayfasındaki düşme kelimesinden sonra kitap bomboş olarak eksik basılmıştır..Billie'nin kitaba geri gitmesi için üçüncü kitabın tamamlanması gerekmektedir..Tom'un aşkını yani Aurore'yi geri kazanması için  Biilie'nin  de kitaba geri dönmesi karşılığında anlaşırlar..Aurore'nin son aşkı ile birlikte olduğu Meksika'ya gitmeye karar verirler..Tom orada hem kitabı yazıp hemde terk edildiği segilisini geri kazanacaktır..Ama planlar umdukları gibi gitmeyecektir..
Bir de Milo ve Carole'n hikayesi de vardı..O hikaye de çok güzeldi..Carole'n  yaşadığı korkunç tecavüz bebeğini kaybetmesi..Milo,Tom,Carole arasındaki özel arkadaşlık dostluk..Yazar karakterleri o kadar güzel işlemiş ki.o romantizmi öyle kuvvetli hissetirdi ki bana. Kitabı bitirdikten sonra bir suya düşen bir taşın dalgaları gibi  beni daha da çok etkiledi...Kesinlikle okunması gereken bir roman..Tavsiye ederim...



23 Nisan 2013 Salı

Küçük Mucizeler Dükkanı-Debbie Macomber




Kitabı okumaya başladığımda pek de ümitlenmemiştim açık söyleyeyim..
Kitap ta Dört birbirinden farklı karakterde,farklı çevrede yetişmiş kadının öyküsü var...
Lydia Hoffman,Jacqueline Donovan,Alix Towsend,Carol Girard'ın hikayeleri birbirinden çok farklı hayattan beklentileri..Ama Bir şekilde aynı dükkanda Lydia'nın açtığı Bir Yumak Mutluluk isimli dükkanda hepsinin kaderi kesişiyor..

Lydia Otuzlu yaşlarda geçmişte 2 kere kansere yakalanmış bu hastalık yüzünden hayatındaki her şey yarım kalmıştır.. Son kanser rahatsızlığının üstünden beş yıl geçmiştir..Bu hastalıklarında en büyük destekçisi babasını yeni kaybetmiş ,ablası ile hiç anlaşamamaktadır..Geçmişte yaşamış olduğu ilişkileri de hastalığı yüzünden bitirmek zorunda kalmıştır..Savuşturduğu ağır hastalığı yüzünden de kişiliği farklı yönde gelişmiş hayatın çok kısa ve anlamlı olduğunu dolu dolu yaşanması gerektiğini kavramıştır..
Jacqueline ise ellili yaşların sonlarında olan şımarık istediği her şeyin ayağına gelmesini bekleyen,bir yetişkin yeni evli oğlu olan ve gelinini sevmeyen bir kadındır..Evliliği yıllar önce ikinci çocuğunu düşürdükten sonra sekteye uğramış kocasına kendisini kapatmıştır..Her şey görünür de mükemmeldir ama tabii ki görünürde..
Alix ise hayatı boyunca çok çileli yıllar geçirmiş,annesi babasını vurduktan sonra hapse düşünce yetinhane de büyümüş var olma mücadelesi veren bir genç kızdır..Bir film kiralayan dükkanda kasiyer olarak çalışmakta aynı dükkanda çalışan arkadaşı ile aynı evde kalmaktadır..Bu arkadaşı yüzümden uyuşturucu içmekten sabıka yemiştir..
Carol otuzlu yaşların sonuna gelmiş çok uyumlu bir eviliği olan ve yıllardır çocuk hasreti ile yanan bir genç kadındır..Daha önce iki kere tüp bebek tedavisini denemiş ama başarılı olmayıp düşük yapmıştır...
İşte hepsinin hikayesi farklı olan bu hanımlar başlarda hiç anlaşamadılar,sonra birbirlerine katlandılar,alıştılar ve gerçek dost,sırdaş oldular..Grubun içindeki en bencil Jagquline bile Alix'de kaybettiği kızını buldu..Çok sıra dışı bir romandı..Kimi zaman güldüm,kimi zaman ağladım ama ben bu romana bayıldım..Bu romanda her kes kendi hayatından kesitler bulacak kendinden bir şeyler bulacak..

Mina Hepsen Tarihi Vampirler Serisi




Kan Kırmızısı Ayın Altında-Mina Hepsen

Arkadaşlarımın tavsiyesi üzerine bu kitabı aldım.. iyi ki almışım..
Mina Hepsen Türk bir yazarmışta..Baştan sona kadar akıp gitti kitap..Fantastik Historical türünde bir kitap bu..
1870 Yıllarda İngiltere'de geçiyor öykü..Başkalarının düşüncülerini okuma yeteneğine sahip olan Angelica Shelton Belanov kenine acil tarafından zengin bir koca bulmak durumunda dır..Çünkü tüm varlıkları 3 geminin de denizde kaybolması ile sıfırı tüketmiştir..Kalp hastsı olan ağabeyinin haberi olmadan bu işi halletmek zorundadır..
İşte bu koca bulmak için gittiği davetlerin birinde Rus Prensi Alexander Kouakin ile sıradışı bir şekilde tanışır..Alexander aynı zamanda vampir ve vampirlerin lideridir..Birbirlerinden ilk gördükleri anda etkilenmişlerdir..
Alexander Angelica'nın zihin okuma yeteneğini farkedince onu ilk önce kendisi gibi vampir zannetsede..Gerçeği sonradan anlar..Kendisi Londra'ya vampirleri öldüren katil Sergiyef isimli vampiri yakalamak için gelir..BU vampir sadece kadınları öldürmektedir..
Konusu kısaca bu..Ben bu yazarı ve seriyi çok ama çok beğendim..Herkese tavsiye ederim..Çok işlenmiş bir konu olabilir..Ama yazar kendi uslubuna göre yazmış ve başarılıda olmuş bence..

SERİ:
1. Kan Kırmızısı Ayın Altında
2. Eflatun Şafağın Kokusu
3. Fırtınadan Sonra


Eflatun Şafağın Kokusu-Mina Hepsen


Sanırım Mina Hepsen tutkunu oldum..Yazarın kalemini çok sevdim..Çıkaracağı diğer kitapları da okuyacağım..
Serinin ikinci kitabında ise çok acı çekmiş bir kör genç kızın hikayesi vardı..
Kendi öz annesi tarafından hor görülüp dövülerek terk edilen Violet'i rastlantı eseri çingeneler bulur ve sahip çıkar..
Genç kızın tek emeli babasını öldüren Vampir İsmail'den intikamını almaktır!!..
Zamanla ona sahip çıkan Grahamın sayesinde rüya gibi keman çalmayı,bıçak kullanmayı ve en önemlisi koklayarak görmeyi öğrenmiştir..Onu görenler kör olduğunu kesinlikle farketmemektedirler....
Çalıştığı gezgin sirkin yolu sonunda Londra'ya düşer ve kan içiçilerin Kuzey Bölgesi Klan liderlerinden Patrick ile kesişir..Patrick onun hayatını kurtarır..Violet'i ilk gördüğü andan itibaren aklından çıkaramaz.. Duyduğu hislerin şiddeti kendisinide korkutur.Ayrıca Patrick İsmail'in en yakın dostu ve Güney Bölgesi Klan lideridir....İntikam mı? aşk mı? Violet bir anda kendini büyük bir çıkmazın içinde bulur...Bu yüzden büyük gelgitler yaşamaya başlar..Ama sonunda doğruyu ona yüreği gösterecektir..
İlk kitaptaki insan kanı içen vampirlerde işbaşındadır bu arada..En büyük amaçları Klan liderlerini öldürmektir..
Romanın konusunu daha fazla anlatmayayım..Bu seriyi çok beğendim.


Fırtınadan Sonra-Mina Hepsen


Serinin son kitabını da okuduktan sonra bu yazarı hepinize öneriyorum arkadaşlar!!..Tek kelime ile harika bir yazar..Özellikle fantastik seven okurlar bu yazarın değişik uslubunu çok sevecekler..
Yazar tarihi konulara da hakim..Osmanlı İmparatorluğunun,o dönemin tarihi bilgilerini de ara da veriyor..Aşk,tutku,fantastik,tarih ile kitaplarını çok güzel harmanlamış..

Serinin son kitabında aksiyon macera dozu boldu..Olmaz ki olmazlarımızdan aşk da vardı tabii ki..Serinin diğer kahramanlarından Angelica'nın kardeşi Violet'in de kuzeni olan Mikhail'in hikayesi idi..Ben en çok bu serüveni sevdim..Tekrar tekrar okunacaklarım arasına girdi bu serüven..

Doğu Vampirler Klan Lideri Alexander ile Kuzey Vampirler Klan Lideri Patrick'e ve ailelerine insan kanı içen vampirler tarafından suikast düzenleneceği ve bu suikastte çocuklarının da baş hedef olduğunu öğrendiklerinde çocuklarını Mikhaile vererek diğer dostları Kiril ile birlikte ülkeden uzaklaştırmalarını rica ederler..Angelica ve Violet bunu istemese de kocalarının bu kararlarına rıza gösterirler...
Mikhail kendilerini İngiltere'den uzaklaştırıp Rotterdama yolculuk yapmaya başlarlar..O sırada da köyünü terkedip kendine yeni bir hayat kurmaya karar veren Nell'de mürebbiyelik işi yapmaya başlamış yanında çalıştığı aile ile oda yolcular arasında dır..
Nell'in sıra dışı bir özelliği de vardır..Geleceği görebilmektedir ki bu ona annesinden kalmış bir mirastır..Gemide yolculuk yaparken de Mikhail ve bebeklerin hayatlarını bu özelliği sayesinde son anda kurtarır...
Birlikte gemiyi bir sandal ile son anda terk ederek mutlak bir ölümden büyük bir mücadele vererek kurtulurlar..Sonra çocukları daha emniyetli bir yere Nell'in köyüne birlikte götürmeye karar verirler.Nell'i buna ikna etmesi için Mikhail onu mecbur etmek zorunda da bıraksa istemeden bunu yapmak zorunda kalmıştır..Kiril ise Alexander ve Patrick'in yanına gidip başlarına gelenleri ve bebeklerin iyi olduğunu haber verecektir..
Köyünü terk eden Nell köyünü dönmeyi hiç ama hiç istememiştir..Çünkü ununda büyük sırları vardır!!Ailesinin başına gelenler ve kırıp bir aşk hikayesi..Oraya gitmeyi hiç istemese de Mikhail'in kimliğini açıklaması gerekmektedir..Bunun en iyi yolunun da Mikhaili kocası olduğunu ve çocukların da Mikhal'in ablasına ait olduğunu köye açıklayacaklardır..Mikhail'in adını da Michael olarak değiştirerek tabii ki...Köye adımlarını atar atmaz tüm köy halkı etraflarını sarmışlardır bile...

Bu kadar özet sanırım yeterli daha fazlasını yazarsam okuma zevkiniz kalmaz..Çok beğendim takipçisi olacağım bir yazar daha kazandım..
Teşekkürler tavsiye eden arkadaşlarım ve Doğan Kitap..



22 Nisan 2013 Pazartesi

Sisli Dağın Ötesinde-Karen Marie Moning




Sisli Dağların Ötesinde-Karen Marie Moning


Orjinal Adı :Beyond the Highland Mist (Highlander #1) Olan Sisli Dağların

Ötesinde'nin Goodreads Puanı 5/4 Benim puanımda 5/4


Ünlü Ateş Serisi hezimetinden sonra yok dedim bu seriyi okumayacağım..Hezimet kelimesi yanlış anlaşılmasın lütfen..Çok çok sevdiğim seri yayın evi değiştirince kitapların gecikmesi bende bir gerilim yarattı..O yüzden hezimet kelimesini kullandım.

Ama yine dayanamadım..Çünkü sözü edilen yazar Karen Marie Moning idi..Ateş Serisi ile karşılaştırırsanız o seriye göre epey hafif kalıyor bu seri..Ama yinede çok sevdim bu seriyi biraz Diana Gabaldon'un Yabancı Serisine benziyor gibiydi.Fakat sadece benzerlik vardı o kadar..Sıklet olarak Yabancı Serisi bambaşka..
Sisli Dağların Ötesinde İskoç temaları ile bezenmiş bir roman. 1500'lü yıllarda geçiyor..Ama romandaki kadın kahramanımız 20.Yüzyıldan..İşte bu ana tema ile Yabancı ile benzeşiyor o kadar..Konusu daha değişik...Yabancı'daki aşk daha güzel yalın...

Romandaki kurguda biraz eksiklik hissettim Karen Marie Moning burada daha toy bir yazar bunu anlıyorsunuz..Ama bu kitap kötü demek değil kesinlikle aksine beğenerek okudum ama eksiklik hissinden de kurtulamadım..Bunda en çok çevirmenin kullandığı yerli yersiz kelimelerin rolüde büyüktü...

Hawk 16.Yüzyıl İskoçya'sında yaşayan bir İskoç lordu.Zorunluluklar onu kralın fahişesi konumuna kadar getirmiştir..Kadınlar arasında haklı bir ün elde etmiştir..Tüm kadınlar onu elde etmenin çılgınlığı içindedir..Hawk'ın yakın arkadaşı Grim Bir gün dilekte bulunur..Onun aşık olmasını aşık olduğu kadının onu sevmemesini diler...
Bu dileğin tutabileceğini düşünmeden dilenen dilek Nasrettin hocanın gölü Yoğurt ile mayalaması gibi de tutar...
Ve kitaptaki kadın kahramanımız Adrienne sütten ağzı yanmış yakışıklı erkeklerden nefret eden güzel bir kadın..Güzelliği kusursuz..Bir daha yakışıklı erkek sevmemeye yeminli bir kadın..Fakat kendini birden 16.yüzyılda Hawk ile evlenmek üzere iken buluyor..Bunun altında kralın soytarısının parmağı var tabii dolaylı olarak da Hawk'ın red ettiği kraliçenin..Tebasının başına bir şey gelmemesi için onların kurallarını kabul ederek zorlandığı bu evlilik yolu ile hayatının aşkına kavuşur..Fakat vermeleri gereken çok sınava kat etmeleri gereken çok yol vardır...

Kısaca konu böyle.Tüm eksikliğine rağmen yazarın o büyülü kalemi hissedilyor.Takip edeceğim bir seri olacak Sekiz kitaplık bir seri bu.DBeş kitaplık Ateş Serisini mahveden bir yayın evi bu seriyi tamamlarmı o rası şüpheli işte..Umarım bu seride yok edilmez..Ben yinede bu kitabı tavsiye ediyorum..Müzah,aşk,historical,fantastik temaları ile bezenmiş güzel bir kitap...
Highlander Serisi
1. Beyond the Highland Mist (1999) Sisli Dağların Ötesinde
2. To Tame a Highland Warrior (1999)
3. The Highlander's Touch (2000)
4. Kiss of the Highlander (2001)
5. The Dark Highlander (2002)
6. The Immortal Highlander (2004)
7. Spell of the Highlander (2005)
8. Into the Dreaming (2006)



19 Nisan 2013 Cuma

Akşam Yıldızı - Samantha James




Akşam Yıldızı  - Samatha James

Okuyalı sanırım bir iki sene olmuştur.Dün Gönül Avcısı'nı okuduktan sonra yazarın büyülü kalemini hatırlamak için şöyle bir göz gezdirmek istedim kesinlikle yine beni içine çekti..O anlatımın sadeliği ve yalınlığından yine çok etkilendim..
Özellikle en sevdiklerini kaybeden insanların acısı  yaşama geri dönmesi çok zor oluyor..Romandaki erkek karakter Simon Blackwell  çok sevdiği karısını ve iki çocuğunu bir kazada kaybettikten sonra yaşayan bir ölüye dönüşmüştü..Toplum içine girmediği gibi münzevi hayatı sürdürüyordu.Taa ki teyzesinin rica ettiği bir kutlamaya gidene kadar..
Orada Anne Mcbride ile tanışıyor ve genç kızdan çok etkileniyor.Derken aralarındaki çekim onları bir evliliğe sürükleyecek kadar ilerliyor..Bu yıldırım hızı ile alınmak zorunda kalınan evlilik kararı ile serseme dönen Annie kocası tarafından zorlandığı evlilik kömedisi ile şakına dönüyor.Çünkü kocası onunla gerçek evliliğe niyetli değildir..İki sene evlilikten sonra ayrılmaları taraftarıdır..
İşte bu şartlarda gerçekleşen evlilikten sonra ikili arasında deyim yerinde ise savaş başlıyor..Simon yaşadığı o büyük yıkımdan sonra bir daha böyle bir acı yaşamamak için Annie'yi kalbine almamaya yeniden sevmemeye kararlıdır..
Annie ise hem kadınlık gururu kırılmış hemde hiç tanımadığı bir adamla evlenmek zorunda kalmasının güçlükleri içinde  yaşamak kendini kabul ettirmek zorundadır..
Ama işi hiç de kolay değildir..Hikayenin sonuna kadar Simon'ın büyük direnci ile karşılaşır..Deyim yerinde ise sabır taşı çatlatacak kadar Annie'yi zorlar..
Cidden bu hikayenin bazı yerlerinde erkek karaktere çok da üzülsem bazen çok gerildim , sinirlendim..Ama yinede hikayedeki kurgunun güzelliği ve yazarın duygusal sahnelerdeki başarısı müthişti..Bu kitabı okumanızı tavsiye ederim...


McBride Trilogy Serisi:
1. The Secret Passion of Simon Blackwell (2007) Akşam Yıldızı
2. The Seduction of an Unknown Lady (2008) Gönül Avcısı
3. Bride of a Wicked Scotsman (2009)



18 Nisan 2013 Perşembe

Gönül Avcısı-Samantha James




Gönül Avcısı-Samantha James.

Orjinal Adı Seduction of an Unknown Lady olan Gönül Avcısı!nın Goodreads Puanı 5/3,72 Benim puanım 5/3,5
Doğrusu bu roman biraz hayal kırıklığı yarattı bende.Beklentimi sanırım biraz yüksek tutmamdan önceki kitabı çok beğenmemden kaynaklanıyor olabilir..

Yinede ;
Samantha James çok okumayı özlemişim.Fakat bu kitap da Akşam Yıldızı'ndaki büyü başlarda  yok gibi idi..Başlarda hikaye bana oldukça durağan geldi.Her ne kadar gotik temalar varsa da hikayenin içine giremedim bir türlü.
Fakat  kitabın ortalarına gelmeye başladığımda hikaye biraz hareketlenmeye başladı.Romanda duygusal  çekim çok güzel idi ama sanki kadın ve erkek karakterin hikayesi biraz daha heyecan verici olabilirdi.Yine de kitabı kurgu bakımından biraz zayıf bulsam da beğenerek okudum..Yazarın büyüleyici kalemi özellikle çevirinin bence başarısı kendini gösteriyordu ki kitabı yine de sevdim....İkili arasındaki duygu ve çekim yoğunluğu müthiş idi ...
Erkek karakter Lord Aidan McBride Hindistan'dan  gelmiş bir asilzade ilk kitapdaki kadın karakter Annie'nin ağabeylerinden.Eski bir asker orada çok fazla bir süre neredeyse on yıl kalmış..Orada yaşadığı kötü olay onda çok derin etkiler bırakmış olduğu gibi vicdan azabı duymasına sebep oluyor..Bu olayı sadece ağabeyi Alec biliyor..Yeni geldiği vatanında komşusu Fiona Hawkes ile bir gece yarısı tanışıyor..
Sıradışı bir kadın olan Fiona aynı zamanda bir kitapevi sahibi ve hiç kimsenin bilmediği başka bir sırrı da var aynı zamanda fantastik ve korkulu bir serinin yazarı.Bunu çok gizli tutuyor..İki tarafında sırları ve korkuları var.Ama birbirleri ile ilişkileri atkadaşlıkları  sıra dışı başlasa da çekime daha fazla karşı koyamıyorlar..Fakat aralarında ki sırlar Fiona'nın Aidan'a bir türlü güvenememesi ilişkileri oldukça zorluyor..Bunun gelgitleri çok kuvvetli yaşansa da Aidan oldukça etkilendiği bu kadının peşinin bırakmaya ne olursa olsun niyetli değil..
Aralarında resmen baştan çıkarılma savaşı yaşanıyor..Kimin kazanacağının pek de önemi olmayan bir savaş aslında..İki tarafta korkularını yenmek zorunda..Kısaca hikaye güzeldi biraz daha heyecanlı olabilseydi..Okuyacak arkadaşlara keyifli okumalar...

17 Nisan 2013 Çarşamba

Keşke Gerçek Olsa - Marc Levy



If Only It Were True  Goodreads Puanı 5/3,56 Benim puanım 5/5  Bu kitabı unutulmazlarım arasına ekledim..

2005 Yılında Reese Whitperson ve Mark Ruffalo'nun başrollerinde filmide çekilmiş..En kısa zamanda filminide seyredeceğim..


İlk defa okuduğum bir yazar Marc Levy tavsiye eden arkadaşlarıma çok teşekkür ederim..Yazarın diğer kitaplarını okumaya devam edeceğim..

Öncelikle y azarın anlatımı,kurgusu çok güzeldi.Çok akıcı idi.Takip edeceğim bir yazar olacak.Keşke Gerçek Olsa'nın devamı niteliğinde yazılmış Sizi Tekrar Görmek 'i de okuyacağım..Çok ısrarlı gelen istekler doğrultusunda devamını yazmış yazar..Bence de isabet etmiş kitabın sonunda hikayenin yarım kalmışlık hissi vardı..

Konusu çok duygusal gizemli bir hikaye idi..Genç ve güzel bir doktor olan Lauren trafik kazası geçirerek derin bir komaya girer.
Bu komaya girdikten sonra ruhu bedeninden ayrılarak özgürce dolaşmaya başlar..Kendi evini de sık sık ziyaret eder..Lauren'in evini kiralayan Arthur başarılı bir mimardır.Bir gün gardrobunda Lauren'i görür ve hikayemiz  başlar.Lauren'i ondan başka gören duyan yoktur..Önceleri ona yardım amacı ile başlayan ilişkileri büyüleyici bir aşka dönüşür..Birlikte sihirli zamanlar geçirmeye başlarlar..Arthur'un geçmişteki yaraları da bu ilişki ile gündeme gelir..
Bir problemleri vardır ama Lauren'in annesi doktorların ısrarı ile ötenaziye ikna olur..
Çok güzle bir romandı herkes mutlaka tavsiye ederim...

Bir Alıntı:


"Yaşamın bir yılının ne olduğunu mu merak ediyorsun?
Bu soruyu yıl sonu sınavında başarısız olmuş bir öğrenciye sor.Yaşamın bir ayı, Bu konuda erken doğum yapmış,bebeğini sağ salim kollarına almak için kuvözden çıkmasını bekleyen bir anneyle konuş.
Bir hafta Ailesine bakmak için bir fabrikada ya da maden ocağında çalışan bir adama sor.
Bir gün Kavuşacakları günden başka bir şey düşünemez olmuş aşıklara sor.Bir saat:Asansörde mahsur kalmış bir klostrofobiğe sor.
Bir saniye Bir araba kazasından kıl payı kurtulmuş bir adamın yüzündeki ifadeye bak.

Ve saniyenin milyonda birini olimpiyatlarda uğruna ömrünü verdiği altın madalya yerine gümüş madalya almış atlete sor."

"Ölen bir anne yanan bir kitaplıktır."

"En güzel anılar iki kişilik hayallerden doğar."




14 Nisan 2013 Pazar

Aşkın İki Yüzü - Susan Mallery




Orjinal adı Lip Service Goodreads Puanı 5/3,91 Benim puanım 5/4,5

Serinin ikinci kitabını daha cok begendim.Ama kadın karakterin başlardaki kişiliksizliği yüzünden puanı da kırdım..

Konusu daha sert idi. Lexi ve Cruz'un hikayesi beyaz dizi tadında idi daha romantik idi. Irak savaşından dönmüş savaş gazisi Mitch Cassidy ve Titan kızlarının ortanca olanı Skye Titan'ın hikayesi idi..

Skye ile Mitch'in hikayesi daha gerçek sert bir hikaye idi.Babasının etkisinden kurtulamamış kişiliği oturmamış.Annesi neredeyse gözlerinin önünde intihar etmiş bir genç kız idi Skye Titan..Bu durumdan da faydalanan bir sözde baba deyim yerinde ise tam bir karaktersiz idi bence...Nefret ettim bu karakterden.Ailesini çocuklarını kendi kişisel çıkarları için kullanabilen bir baba profili vardı. Skye'in hayatta kalan tek ebeveyni olması üzerindeki etkisini güçlendiriyordu..Skye Titan babası ne derse yapıyordu..

Yer yer kadın kahramanımız Skye 'in babasının etkisinde fazla kalmasına çok sinir oldum. Skye sadece babası istediği icin sevdigi adamı bırakip yaslı bir erkek ile evlenir.. Özellikle bazı yerlerde gençlik ve toyluğunun etkisi ile kişiliksizce davranması beni delirtti diyebilirim.Babasının Mitch Cassidy'den ayrılıp yaşça büyük bir adam ile evlenmesini istiyordu..O istedi Skye yaptı hem de en iğrenç bir şekilde..

Hayatımın aşkı dediği adama çok acımasızca ihanet etmesi ondan hamile kalması.Evlilik teklifi eden sevdiği adamı yüz üstü bırakması..Çok sinir oldum çok kişiliksizce karaktersizce yapılmış bir davranıştı..Bence..

İşte bu yüzden Mitch bence dokuz yıl sonra karşılaştıklarında az bile yaptığını düşünüyorum..Aşağılamasını da bence hak etmişti..İhanet bence ilişkiyi darmadağın eden bir davranıştır geriye dönüşü de neredeyse imkansızdır..

Bu ayrılıktan sonra Mitch orduya yazılır ve SEAL komondosu olur.Son katıldığı Irak Savaşı'nda da ayağını kaybederek geri döner.Arada dokuz yıl geçmiştir. Skye ise kocasını kaybetmiş 8 yaşında bir kızı vardır.Babası Jed Titan ile birlikte yaşamaktadır..Mitch'den ayrılışının ağırlığını hala içinde yaşamaktadır..Kocası öldükten sonra da herhangi bir gönül ilişkisi olmamıştır..Babası ona yine evlenmesi için bir  koca ayarlamıştır..

İLk kitabımızdaki Lexi ve Cruz nişanlanmıştı ve Lexi bebek bekliyordu.Üvey ağabeyleri Gart yine işbaşında idi..Titanları özellikle Jed Titan'ı  mahvetmeye  yemin etmiş bu adam planlarını uygulamak içim her yolu denemeye kararlı idi..Bu sefer de Titanları içten yıkmaya kararlı idi...

Bu yüzden planlarına Mirch'i de kattı..Skye'a düşman plan Mitch hesaplaşmasını bu yönden de denemeye karar verir ama çok geçmeden pişman olacaktır..
Şimdi serinin üçünçü kitabı İzzy'nin hikayesi var sırada ama ben 4.ve son hikayede ki Garth ve Dana'nın hikayesini daha çok merak ediyorum..Yardımsever  Dana Titan kızlarının hem savunucusu hem de arkadaşı idi..Bu macera bence daha heyecanlı olacak..

Kesinlikle tavsiye edeceğim bir seri..Susan Mallery'i o kadar çok sevmezdim bu seriyi okuduktan sonra kesinlikle takip edeceğim bir yazar ...



12 Nisan 2013 Cuma

Günaha Davet Syliva Day


Günaha Davet - Sylvia Day


Aşk Onun için her şeyi göze almaktır...Bu hikaye için ne diyebilirim..Sylvia Day'i ilk defa okudum...Çok beğendim okuduğum en muhteşem hikaye değil belki,ama en baştan çıkarıcı hikayelerden..Hikayedeki aşk sahneleri asla sırıtmıyor asla ağır gelmiyor..Erkek karakter bir şeytan gibi baştan çıkarıcı bir adam. Kadın karakter dışarıdan bir buz dağı belki ama içeriden kaynayan bir yanardağ..Bu ateşi ortaya çıkaran Allistair Cauldfield..Bu şeytansı adamın konu Jessica olunca onu sahipleneci tavırlarını çok sevdim..Konu Jessica olunca akan sular duruyordu bu genç adam için..

Birde Jessica'nın kız kardeşi Hester'in hikayesi de vardı..O da sevdiği adam ile evlenmiş görünüşte mutlu bir evliliği vardı..Ama o çok sevdiği kocasının içinde yaşattığı şiddeti onu yıllar geçtikçe öğrenmişti..

Jessica'nın kocası Benedic'in kardeşi Michael'da yıllardır umutsuzca hester'e aşıktı..Onların hikayesi de güzeldi..Kurgu etkileyici idi..

Gelelim Allistair ve Jessica'ya
Yedi yıl önce aralarında geçen bir olay ikisini de görünmez bağlar ile bağlamıştı..O olaydan sonra Allistair yurt dışına gitti..Jessica ise evlendi..Allistair için Jessica ulaşılamaz bir yerdeydi..Ona aşık idi yaşına göre de oldukça olgun bir erkek idi..Jessica'dan iki yaş küçüktü.Ailenin 4..çocuğu idi..Ondan beklenen pek bir şeyde yoktu.O da Jessica evlendikten sonra yurt dışına gitti orada zengin oldu..Kadınlar arasında çok revaçta idi..Beraber olduğu kadınlar hep Jessica^ya benziyordu.Ona olan aşkını öyle güzel sakladı ki..Kendisi bile inandı..


Kocası Benedict ile altı yıl evli kalan evlliğinde mutlu olmuştu..Başarılı bir evliliği olmuştu..Jessica'nın kısır olması bile bu evliliğe gölge düşürememişti...Kocası ona yurt dışında bir çiftlik bırakmıştı.İşte bu mülkü görüp toparlamak için yurt dışına gitmeye karar verir   Jessica..Yol arkadaşı ise Allistair'dir..Ona karşı o olaydan sonra hep mesafeli olan Jessica yolculuk yaptığı geminin ona ait olduğunu ona göz kulak olması için kayın biraderi Michael'in ricasını bilmemektedir..
Ve yolculuk başlar...
Daha fazla detay vermek istemiyorum.Roman içinde mevcut iki hikaye de çok güzeldi..Kitabı çok severek okudum..Seri olmamasına da oldukça üzüldüm.Keşke devamı olsaydı..
Bu kitaptaki erkek karakterden yola çıkarak başka bir seriye esinlenmesine de hiç şaşırmadım..

Kesinlikle tavsiye ederim....



10 Nisan 2013 Çarşamba

Yarın Ve Daima Nora Roberts






Orjinal adı The Next Always olan Yarın ve Daima'nın  Goodreads puanı 5/4,01 Benim puanım 5/4


Nora Roberts'in İnn Boons Boro üçlemesinin ilk kitabı Yarın ve Daima.Burada inşaat halindeki  bir otelin hayat bulmasını ve o inşaatı yapan üç erkek kardeşin hikayesini okuyoruz..Yani Montgomery erkeklerinin hikayesi ..Romanın kurgu ve karakterlerini çok beğendim..Fakat Otel inşaatının ayrıntılarına yazar oldukça fazla yer vermiş oralarda zaman zaman sıkıldım..Fakat Karakterler müthişti.Çok güzel aile sıcaklığı sizi hikayenin içine çekiveriyordu..Montgomery kardeşler.anneleri Justine..Çok güçlü ve otoriter bir kadın..

Claire ve arkadaşları Avery ve Hope hikayeye çok güzel oturtulmuştu..Karakterlerin işlenmesi muhteşemdi..

Otelimiz odalarına gelince tüm odaların mimarisi ayrı ayrı düşünülüp mimarımız , Beckett tarafından tasarlansa da asıl beyin Justine Montogemery ona sormadan Montgomery erkekleri bir şey yapmıyor..Odalarımız aşk romanları kahramanlarından esinlenmiş.. Elizabeth ve Darcy, Eve ve Roarke örneği gibi..Bu kahramanları çoğumuz biliyoruz demi?...Aşk ve Gurur,Eve Dallas Serisi kahramanları..Merak eden arkadaşlarım okuyabilir..

Gelelim Montgomery kardeşlere Owen, Ryder, Beckkett Montgomery ..
Bunlar otelin ruhunu veren takım..Anneleri ile birlikte tabii ki..Haa bir de otelimizin hayaleti var Lizzy. Etrafa hanımeli kokusu saçıyor ama zararsız..Beckett'e bu serüvende çok yardımcı oluyor..Çocuklara görenebiliyor..

Serimizin İlk hikayesi  Beckett'in ve Clare'in ;

Beckkett Montgomery'nin kalbini titreten tek kadın Clare Brewster üç çocuğu olan kocasını Irak Savaşında kaybetmiş bir kitap dükkanı sahibi..Kocasını kaybettikten sonra kasabaya yerleşmiş..Beckett ona liseden beri aşık Clare arkadaşı Clint ile evlendikten sonra sevgisini içine gömüyor..

Fakat yıllar sonra kocasını kaybederek iki çocuğu ve karnında bebeği ile dönen Clare ile arkadaş olabileceğini düşünüyor yine açılmıyor..Her sabah Clare'in dükkanına gidip kahvesine içmeden(Kitapçı Dükkanında kahve servisi de yapılıyor) işine gitmiyor.Aslında dışarıdan bakan herkes Beckett'in ona aşık olduğunu görebilyor Clare dışında..
Clare'i liseden beri belalısı olan saplantılı br adam olan Sam var..Devamlı Clare'in yoluna çıkıyor tam bir başbelası..Clare ne yaparsa yapsın kendine cilve yaptığını zannedecek kadar da dengesiz biri..

Vee derken Clare  Beckett'in farkına varıyor derken yakınlaşmalar başlıyor..Ama üç çocuk sahibi bir genç kadının flörte hazır olabilmesi ve o ilişkiye kendini verebilmesi zaman alıyor.. Ama Beckett yılmıyor tüm sorunları çok doğru adımlarla basamak basamak aşıyorlar..tartışmalar olsa da birbirleri ne alışmaları çocuklar filan derken çok güzel bir aşk oluşuyor..Çevrelerinde ki herkes bu ilişkiyi destekliyor..Sorunlar en aza indirgeniyor..Tek kişi dışında o da Sam tacizlerini inanılmaz boyutlara kadar taşıyabiliyor..Özellikle Clare'in hayatına Beckett girdikten sonra yaptıkları ile  Clare'i dehşete düşürüyor..

Kısaca hikaye oldukça iyi idi.Aşk,sevgi,sadakat,aile,çocuk  temaları  ile harmanlanmıştı..Çok severek okudum..Çok akıcı bir kitapdı..Benim için tek kusuru inşaat ayrıntıları idi bu da yazarın gerçek hayatta ilgilendiği bu otel inşaatına kendini fazlaca kaptırmış olması sanırım..

Gelecek hikaye ise  sıra Kasabanın pizzacısı Avery ile Owen'in hikayesinde yaptığım araştırmalarımdan öyle görüyorum..Üçüncü hikayede Ailenn sert erkeği Ryder ile otelin işletmecesi Avery ile Clare'in arkadaşı Hope'in hikayesi..Hope bu ilk kitapta sevgilisi ile çok kötü şekilde ayrılarak hiç bilmediği bir kasaba olan İnns Boons Boro kasabasına gelerek yeni bir hayata merhaba demiştir..Ama Ryder baştan itibaren Hope'a karşı mesafelidir..

Güzel bir seri idi bence..Kesinlikle öneririm...

Inn BoonsBoro Trilogy
1. The Next Always (2011) Yarın ve Daima
2. The Last Boyfriend (2012)
3. The Perfect Hope (2012)


9 Nisan 2013 Salı

7 Gün 7 Gece Evangeline Collins



7 Gün  7 Gece Evangeline Collins

Orjinal adı Seven Nights to Forever Goodreads Puanı 5/3,81 Benim puanım 5/4
Oldukça beğendim.Kitaba başlarken ön yargılarımdan arınarak okumaya çalıştım..Benim kendi şahsi fikrim herkesin ikinci bir şansı hak ettiği yönündedir..
Özellikle bu tip düşmüş kadınlar hak eder bunu..Bence...

Romanı okumaya başladığımda erkek karakter James Archer'in kağıt üzerinde kalmış bir evliliğini görüyoruz..Bu genç adam tüccar çok zengin ama soylu değil..Fakat fedakar duygulu bir yapıya sahip.Evliliğini kız kardeşinin soylu ile evlenmesi için sürdürmek istiyor..Evlendiği kadın sosyeteye mensup çevreden bir nevi iş anlaşması gibi olan bir evlilik..Kocasını yatağına almıyor ve önüne gelen ile aldatıyor..Ve genç adamı bir de aşağılıyor..Üç yıl böyle sürüyor bu durum..Ama artık ihtiyaçlarına gem vuramayarak Madame Rubicon'un işlettiği geneleve gidiyor..

Orada Rose Marolowe ile tanışıyor ve onun müşterisi oluyor..Rose fahiselik yapmak zorunda olan bir genc kadin. Soylu bir aileden geliyor fakat babası öldüğünde çok yüklü bir kumar borcu bırakıyor. Rose'ın o dönemde on üç yaşında olan oğlan kardeşi için ona iyi bir gelecek , seçme hakkı vermek borçları da ödemek için fahişelik yapmaya karar veriyor.. Tabii ki önce fahişelik yapmak istemese de ilişkide bulunduğu ve metresi olduğu bir adam yüzünden fahişelik yapmaya karar vermek zorunda kalmıştır..
İşte bu şartlarda karşılaşan Rose ve James'in sıra dışı ilişkisi başlıyor..Aralarında erotizm ile harmanlanmış bir ilişki başlıyor ve kısa zamanda bu aşka dönüşüyor.Rose kendini geri çekmek istese de buna James pek izin vermiyor..Ama ayrılıkları kaçınılmazdır ne kadar geçiktirmeye çalışsalar da...


Hikaye fena değildi bence..Konusu itibari ile daha itici bir hikaye beklemiştim..Ama öyle bir hikaye değildi..Sonu da  masal gibi idi.Özellikle erkek kahramanın sevdiği kadına sahip çıkması çok hoşuma gitti..Onu kırdı ama arkasını dönmedi dönemedi..

Kısaca sevdim hikayeyi...Okuyacak arkadaşlara keyifli okumalar...


7 Nisan 2013 Pazar

Abby Green-Chantelle Shaw




De Marco Efsanesi Abby Green

Çok severek okuduğum bir roman oldu..Başlarda sanki biraz kopukluk hisetsem de sonra konu toparlandı..Bu yazar favorilerim arasına girdi..Okuduğum tüm romanlarını beğendim diyebilirim..
duygusal derinliği olan bir hikayedi..İki tarafta geçmişte çocukluğunda  büyük acılar çekmişti. Gracie kikizi Steven ile kenetlenirken Rocco'nun öyle bir şansı olmamıştı...
Rocco zengin ve güçlü bir adam olmuştu.Önüne geçen her şeyi herkesi ezip geçmişti.Oyunu kuralına göre oynuyordu..Evliliğini bile planlamıştı..Her şey planladığı gibi gidecekti..Ama hesapta olmayan kişi Gracie idi.Onunla karşılaşır karşılaşmaz aralarındaki oluşan çekim ve bağ..İşte Rocco bunu göz ardı etmişti..
Çok severek okudum tavsiye ederim...

Ve Bir Gece Chantelle Shaw

Bu hikayeyi çok beğendim.Romanı baştan sona kadar beğeni ile okudum..Loukas Christakis zengin karizmatik bir milyarder..Belle Andersen çok güzel yetenekli bir modacı.Var olma savaşı veriyor..Gelinlik tasarlamak üzere Loukas'ın kız kardeşi tarafından özel adalarına çağrılıyor.Ama onu karşılayan kibirli milyarderimiz Belle'yi bu iş için yeterli görmüyor.Daha ünlü bir modacıya bu işi yaptırmak istiyor..Aralarında kıran kıran bir mücadele oluyor.
Belle sonunda işi kazanıyor..Loukas kız kardeşi Larissa'nın kayın pederinin rahatsızlığı yüzünden ada ile hastane arasında zamanı geçmektedir..Bu yüzden sık sık ikilimizi geceleri yalnız bırakmak durumunda kalır..Aralarındaki çekim baştan beri kuvvetli olan Loukas ve Belle çok geçmeden kendilerini birbirlerinin kollarında bulurlar..
İkisinin de bağladığı kişi olmaması aralarındaki yakınlaşmayı Belle adadan ayrılıncaya kadar sürdürmeye karar verirler...
Larissa'nın düğününe kadar rüya gibi günler geçirirler..Ama ayrılık zamanı gelir çatar..

Hülya Yılmaz

6 Nisan 2013 Cumartesi

Nisan Yağmurları- Lisa Kleypas



Wallflower Sersisnin dördünci kitabı Orjinal adı: Scandal in Spring olan Nisan Yağmurları'nın Goodreads Puanı 5/3,98 Benim puanım 5/5

Lisa Kleypas  sen nasıl bir yazarsın rüya gibi yazıyorsun..Aşkı iliklerime kadar hissettiriyorsun böyle..Okuduğum tüm romanlarını çok beğendim.Uzun zamandır ara verdiğim bir seri oldu..Tabii ki isteyerek ara vermedim..Bir Hathaway bir Wallflower serisi ile çorba edildi bu muhteşem  yazar.

Fakat yine de serileri birbirine kesinlikle karıştırmadım ama gönül isterdi ki iki seriden de birer kitap aynı anda çıkarılabilseydi yayın evi bizi çok mutlu ederdi...Hayali bile çok güzel öyle değil mi?...

Kapağı kapattığımda o hani bir haz vardır ki onu tüm duyularınız ile hissedersiniz...İşte ben bunu öylece hissettim..Hani içkiyi içersiniz şöyle bir doyum noktası vardır tık...işte o.. ..Her kitabını büyük bir zevk ile okuyorum artık..Fakat bu yazarın bir özelliği ver romanlarındaki tüm kahramanlarını bir başka seri ile bağlıyor..Bir romandaki karakter diğer hikayede baş rolde çıkıyor.Mutlaka sıra ile okunması gerekiyor..Peki sırasız okunsa anlaşılmaz mı diyeceksiniz? Elbette anlaşılır..Ama hikayenin güzelliği yazarın kaleminin büyüsü eksilir...

Yayın evinden tek isteğim lütfen bu yazarı sık sık kitaplarını sırada yayınlayın ki bu muhteşem yazarın kaleminden daha büyük bir zevk alalım.

.
Gelelim Nisan Yağmurları'nın konusuna:
Daha önce Annebel Simon HUnt ile Evie St.Vicen ile Lillian ise Lord Westcliff ile evlenmiştir..Küçük kitap kurdumuz Daisy Browman hala bekardır..Daisy üç sezondur evlenemedğine kızan babası ona sonunda resti çeker.Ya Mayıs ayına kadar koca bulacaktır ya da onu Matthew Swift ile evlendirecektir..Daisy dehşete düşer..Bu acımasız soğuk ve kemik torbası olan adam ile evlenmeyecektir...Bunu duyan Lillian küplere biner...

Ne demişler büyük laf et başına gelsin...Lord Westcliff'in  şehir dışındaki malikanesine ablası Lilian'ın ilerleyen hamileliği ve Daisy'nin kendisine uygun bir koca bulabilmesi için gidilir..Başta Westcliff ve St.Vicent olmak üzere uygun damat adaylarunın listesini yaparlar..Burada verilen  davette ona uygun koca adayları davet edilir..Tabii ki Mathewws'da ..

Uzun zamandır Mathews ile görüşmeyen Daisy onu gördüğünde geçirdiği değişim üzerine büyük bir şok geçirir ve ondan çok etkilenir..Aralarındaki çekim olağan üstüdür..Mathews ise Daisy'ye yıllardan beri aşıktır..Fakat hayatında var olan bir sır yüzünden kendini geri çekmektedir..
Daisy'yi kendi gözünden ulaşamayacağını ve bu sırrını kabul etmeyeceğini tahmin eden Matthews'u Daisy babasına da benzetmekte en çok da o yüzden evlenmek istememektedir..

Fakat olaylar tahmin edilemez bir halde bir anda öyle karışır ki...Planlar tutmaz..
Bu hikayede eski dostlarımız Simoz,Marcus,Sebastian ,Annabell,Lilian,Evie hepsi vardı..Lilian hamileliğinin son dönemlerini yaşıyordu. Simon ve Annabel'in küçük bir kızları olmuştu..Çok keyif alarak okuduğum bir roman oldu..Sanırım bırakın seriyi yazarın okuduğum tüm romanları benim için özel bir yere sahip..Kesinlikle tavsiye ederim...



5 Nisan 2013 Cuma

Kara Şövalye DEBurgh-Deborah Simmons



Deburgh Serisini çok seviyorum her macerayı okumak bana ayrı keyif veriyor desem yalan olmaz..

Fakat serinin 6.kitabına ben adapte olamadım sanırım başlarda okurken biraz durağan gibi  geldi bana..Bu macera Reynold DeBugh'a aitti..Sayfalar geçtikçe de ejderhalar filan pek sarmadı beni nedense..Serinin en beğendiğim kitapları Dunstan, Goeffrey ve Robin'in hikayeleri idi..Yine de Kara Şövalye DeBurgh'u okurken kitap tam da tahmin ettiğim gibi çıktı..Ailenin kara koyunu..Kendine göre olan kusurunu bence fazla gözünde büyütmesi onu mutsuz ediyordu ..Babasının biraz geç kalan evlliği nedeni ile kendi yoluna gitmek istemesi normaldi bence..

O yüzden Hacı olmaya karar verir ve tam güzergah belirlemeden de yola çıkar.Yanında da Peregrine isimli ünlü L'Estrange kız kardeşlerin evlatlığı da vardı...Derken Yolları Sabina Sexton isimli güzel bir genç kadın ile kesişmesi ile hayatı değişmeye başlar..Genç kadının yardıma çok ihtiyacı vardır..Zira topraklarında ejderha ile savaşmaktadır.Bu ejderha insanlarına büyük zarar vermiş köyü terk etmelerine sebep olmuştur.Fakat olayların içinde başka büyük oyunlar dönmektedir genç kadın neredeyse çaresiz kalmıştır..
Reynold yardım edip hemen gideceğini düşünürken işler tahmin ettiğinden uzun sürer ve Sabina ile aralarında yakınlaşma başlar..Fakat iki tarafta birbirini karşısındakine layık görmez ...İşler gittikçe dahada ilginçleşmeye başlar...İşin içine bir de hazine girer..

 Sanırım yazar serinin sonlarına gelirken biraz şevkini kaybetmiş gibi geldi bana....  fakat bence serinin vasat kitaplarından idi..Bundan önceki kitabı daha çok beğenmiştim...Kurgu güzeldi fakat biraz durgundu bana göre..DeBurgh ailesinin en mutsuz bireyi olması nedeni ile bana öyle gelmiş olabilir..Okuyacak arkadaşlara keyifli okumalar dilerim...

2 Nisan 2013 Salı

Utangaç Milyoner-Nora Roberts



Orjinal Adı:The Winning Hand olan Utangaç Milyoner'in Goodreads Puanı 5/4,10 Benim puanım 5/5 Serinin en beğendiğim romanlarından idi.
Serinin ilk kitabında yer alan ve Komançi kanı taşıyan Justin Blake ve Serena MacGregors'un oğlu Mac-Robert MacGregor ve Özgür ruhlu,masum bir kadın olan Dusty Wallace'in hikayesi idi..Bu kitapla birlikte MacGregor'de yeni kuşağa geçmiş oluyoruz..
Hikaye de diğer aile üyeleri Daniel vardı o olmasa olmazdı elbet..Yine çöpçatanlık peşinde idi..Serena ve Justin tam otuz yıllık evli idiler..Hala daha birbirlerine aşıktılar..Üç çocoukları daha vardı onların hikayesini okuyacakmıyız bilmiyorum ama en çok Duncan Macgregoru merak ediyorum..
Mac Las Vegas'taki imparatorluğu gazinoyu o yönetmektedir...Bir gün gazinoda Jackpotda jack pot'ta 2 milyon dolara yakın para kazanıldğını görür.Parayı kazanan ufak tefek minyon yaşının bile kumar oynamak için şüpheli olan bir genç kız görür..Darcy Wallace..
Genç kız hayatının kumarını oynayıp kazanmıştı..Kansas'taki evini,işini kaybetmiş orayı terk ederek Las Vegas'a gelmişti..Fakat cebinde 9 dolar vardı bununla iki kere yemek yiyebilirdi..Ayakları ona bir jackpot makinesinin önüne kadar sürükler elindeki parayı makineye atarak kolu çeker...Bingooo..O da ne? Tam tamına 2 milyona dolara yakın bir para kazanır..
Ve o anda bayılır..Mac-Robert MacGregor'un kollarına hem de..
Milyoner olmuştur ama çok tecrübesizdir..Kızılderili reisi sandığı mekan sahibinin yardımlarını kabul eder..
Mac yardım etmeğe karar verdiği bu genç kızdan zaman geçtikçe etkilenmeye başlar Darcy ise buyurgan nişanlısından kaçtığı bu şehirde önce milyoner olur..Zamanla tanıdığı MacGregor ailesine ve Mac'e aşık olur..Para amaçlar için araçtır sadece o da uzun zamandır hayalini kurduğu yazarlığa soyunmaya karar verir..
Çok güzel bir seri ilk çıktığında serinin ilk kitabını ben çok sevmemiştim..Fakat seri devam ettikçe serinin müdavimi oldum herkese tavsiye ederim...


The MAcGregor Serisi Nora Roberts.
1.Kumarbaz Aşk
2.Kader Bağladı Bizi
3.Geçmişin Gölgeleri
4.Yalnız Adam
5.Paylaşılan Hayaller.
6.Alacakaranlık
7.Utangaç Mİlyoner