28 Eylül 2012 Cuma

Kalbinde Bir Yer Aç-Susan Elizabeth Philips

Kalbinde Bir Yer Aç..Susan Elizabeth Philips



Chicago Stars-Bonner Brothers serisinin ikinci kitabı Heaven, Texas.
Goodreads Puanı 5/4,05 Benim puanım 5/5 

Ne diyebilirim harika idi kesinlikle baştan sona kadar elimden bırakamadan okudum...Aşkta İlk Çeyrek kadar güzeldi bence hatta bazı yerleri daha duygusaldı...Bence ondan da daha güzeldi..

Bu kitaptan daha da çok tat aldığımı itiraf etmeliyim..İki farklı hikayeyi yazar çok güzel birleştirerek büyülü bir şekilde hikayeye hayat vermişti.. 
En başlarda okurken hikaye sıradan gibi geldi ama sayfalar ilerledikçe çok yanıldığımı anladım..

Sayfaları çevirdikçe Grace'in sıradanlığı içindeki güzelliği.Bobby Tom'ın şımarıklık ve şöhret altında karşı cinse çocukluğunda babası ile arasındaki geçen olay yüzünden set çekmesi..Olağan üstü idi..
Basit sıradan bir hikaye yazarın kalemi büyülü olunca bambaşka bir aleme götürebiliyor sizi..Aşkı,tutkuyu,mizahı çok iyi harmanlamış ve karşımızda bence çok usta bir kalem var..Bu yazara şapka çıkarıyorum...

Romanın konusu kısaca:

Gracie otuz yaşlarında çok da albenisi olmayan şimdiye kadar kendi doğrularında yaşamış tuttuğunu koparan genç bir kadın..Çok sıcak bir karakteri var..Birazda güzel olmadığını sağ olsun annesi sayesinde kabullenmiş..Ne anneler var dedirtebiliyor insana...Ama Gracie'deki güzellik içinde aslında..İşte bu beni çok etkiledi..Mutluluğu ve güzelliği sonuna kadar hak eden kişilerden..
Sonradan kabuk değiştirip güzelleşiyor da..Orası da çok güzeldi o sahne de Bobby Tom'un şaşkınlığı...
Aslında beni en çok etkileyen Gracie'nin Bobby Tom'ın tüm hücrelerine sızması onu heyecanlandırması,hayata döndürmesi idi...Bu kadar pozitif bir kişilğe sahip olmak herkese nasip olmaz bence..

Bobby Tom ise sakatlığı yüzünden futbol hayatı birmiş 33 yaşında emekli olmak zorunda kalmış..Özellikle yakışıklılığı ve sporcu kişiliği  sayesinde karşı cins ile ilişkisinde hiç zorlanmamış mücadele etmemiş..Bir şeyler ona hazır gelmiş yakışıklılığı yüzünden şımarık kibirli bir karakter..Tam da kontrol hastası da...Özellikle kadınlara istediklerini vererek aslında vermeyerek onları kendinden başarı ile uzaklaştırabilen bir karakter...Romanın bazı yerlerinde çok kızdım kendisine..Bazı yerlerinde de çok sevimli buldum..özünde iyi bir kişiliğe sahip aslında...Ama Bobby Tom efsanesi onun kişiliğine iyilik kadar kötülükte etmiş...
Şundan emin olabilirsiniz ki Gracie hakkından güzel geliyor bu karizmatik erkeğin..Kendi stillerine göre...
Bir de Bobby Tom'un annesinin hikayesi de vardı bu romanda o hikayeyi de çok sevdim..Suzy Denton.. Kasabanın sevilmeyen adamı ama  eski sakinlerinden sonradan zengin  Way Sawyer ile olan ilişkisi...Okul dönemlerindeki ilişkileri...Way Sawyer'in annesinin dramı...Hiç ummadıkları anda gelen yeni bir aşk...Suzy ile Way'in hiç ummadıkları anda buldukları aşkları..İçimi titretti..

Yazara olan hayranlığım bu kitap ile zirveye çıktı diyebilirim..Kaçırmayın bu kitabı....Tavsiye ederim...Şimdiden okuyacak arkadaşlara keyifli okumalar...


Hulya YILMAZ


27 Eylül 2012 Perşembe

Gitmene Asla İzin Vermeyeceğim - Hope Tarr


Gitmene Asla İzin Vermeyeceğin Hope Tarr

Orjinal Adı,A Rogue's Pleasure

Goodreads puanı 5/3,5 Benim puanım 5/3 

Yazarın ilk kitabı Sana Yürek Dayanmaz kadar iyi bir hikaye idi aslında..Ama yazar başlarda kurguyu tam oturtamamış olduğuna inanıyorum başları sıkıcıydı..Genel bir durağanlık vardı başlarda...Hikaye çok iyi idi aslında ama okurken ortalarına kadar bir şeyler eksik hissinden kurtulamadım..Oralara doğru hikaye düzeldi ve ben büyük bir zevk ile okumaya başladım...
Yinede bence bu kitaba bir fırsat verilebilir...






Kardeşi kaçırılan Chelsea Bellamy umutsuz bir durumdaydı kendinden istenen 500 Paund onun için çok büyük bir meblağ idi.. Kerdeşinin hayatı karşılığında kendisinden istenen bu parayı bulması mümkün değildi..
Hiç tereddüt etmeden babasının arkadaşından borç para istedi..Ama hiç beklemediği bir şekilde muhtemel bir tecavüzden yakasını zor kurtardı...Roman için de Chelsea bir kaç tecavüz girişimi ve saldırısına daha uğruyor.. Parayı bulmaktan ümidini kesiyor ve aklına parlak bir fikir geliyor..Bu fidye parası için soygunculuk yapmak..:)
Aslında çok parlak fikir olmadığını kabul etsede parayı bulmak için başka çaresi olmadığını aile yadigarı hizmetkarı Tak Gözlü Jack'i de ikna edip kolları sıvıyorlar..İşte erkek kahramanımız Antony ile yolları böyle kesişiyor..
Antony Grenville,savaşın en acımasız anların geçtiği Albuera'da arkadaşlarıı kaybetmiş ve hem bedeninde hemde ruhunda ki oluşan yaralarla Londraya Vikont olarak dönüş yapmıştır. Leydi Phoebe ile artık evlenmesinin zamanı geldiği ve onu elde ederken duyduğu heyecaanı devamlı hissedeceğini sanarak nişanlanmıştır..Düğün hazırlıklarını planlamak için Uskfield köyü yakınlarındaki evine doğru yola çıkmıştır.

İşte Chelsea ve Antony'nin yolları bu şartlar ile kesiyor..Nişanlısı ile birlikte iken Antony'i de soyuyor Chelsa..Antony bu olayda soyguncudaki garipliği farkediyor..Ama bazen insanın ayağına şeytan dolandırır ya..Chelsea'nin da ayağına dolanıyor hem de en yakın zaman da Antony ile yolları hiç ummadığı anda tekrar kesişiyor..Olaylar daha da hızlanıyor...
Özellikle hikaye sonlara doğru şaha kalktı..Beğenerek okudum...Ama beklentimi tam karşıladığını söyleyemem...Historical severlerin beğenebilecği bir hikaye..Şans tanımak isteyenlere öneririm...


17 Eylül 2012 Pazartesi

Söz Dinlemez Kalbim-Candace Camp

Söz Dinlemez Kalbim-Candace Camp

Yazarın Matchmakers Serisinin 2.Kitabı idi Goodreads Puanı 5/,3,84 Benim puanım 5/4
Seri Şu Şekilde;
Matchmakers (Çöpçatan Serisi)
1. The Marriage Wager (2007) Aşk Engel Tanımaz
2. The Bridal Quest (2008) Söz Dinlemez Kalbim
aka The Bridal Conquest
3. The Wedding Challenge (2008)
4. The Courtship Dance (2009)

Serinin ilk kitabı Aşk engel Tanımaz'ı çeviren Ceren Kurtoğulları'nın çevirmesi yayın evi adına isabetli bir karar bence..Kitabı yine çok rahat okudum..Candace Camp'in kalemini seviyorum çok akıcı bir uslüp ile yazıyor.Erkeklerin iç seslerine romanda pek yer vermiyor..Bu da sanırım yazarın sitili..Ama beni çok fazla da rahatsız etmiyor..
Serinin ilk kitabından tanıdığımız Lady Francesca Haughston'ın Rochostor Dük'ü ile tutuştuğu iddiadan hatırlıyoruz..Bu ikili benim kalbimi fethetmişti..Oğlan kardeşini evlendirme de başarısı ile Dük ile olan iddiayı kazanmıştı..Ama maddi durumu henüz düzelememişti..
Serinin 3.Kitabında Dük'ün kız kardeşi Carla 4.Kitabında bu çok merak ettiğim ikilinin kitabını okuyacağız..Tabii ki en çok Françesca ve Kusursuzluk timsali Dük'ün hikayesini merak ediyorum..
Serinin 4.Kitabı Söz Dinlemez Kalbim'e gelince kurgusu çok güzeldi..Hiç sıkılmadan okudum.
Evlilikten ödü patlayab Lady İrene Wyngate ile Radbourne Kontu'nun varisi Gideon'un hikayesi idi..İrene'nin korkusunun en büyük sebebi zalim ve bencil babasının davranışları yüzünden di aslında..Bu yzüden evlinerek erkeğin hükmü altına girmeyi ret ediyordu..

Gideon ile İrene'nin yolları da genç kızın babası yüzünden bir gece yarısı kesişmiş idi aslında..Babasını emrinde çalışan bir kadına musallat olduğu için uyarmaya gelen Gideon İrene'yi kendisine çevirdiği silahı ile ilk kez görmüştü..Genç kızı da unutmamıştı..
Bu olaydan tam 10 yıl sonra bu iki gencin yolları tekrar kesişir..Gideon'un gizemli ve aykırı geçmişi çok çarpıcı ve sırlar ile doludur..Küçük yaşta terkedilip büyük zorluklar ile yaşaması babasının o kaybolduktan sonra bulmak için beklediği çabayı göstermemiş olması Gideon'un cevaplarını aradığı sorulardır..
Yıllar sonra kavuştuğu ailesinden beklediği sıcaklığı görmemesi ünvanın her şeyden çok önemli olması onun canının acıtmıştır..
Öte yandan İrene babasını kaybetmiş olup babasının bıraktığı borçlarla boğuşan ağabeyi evlendikten sonra annesi ile birlikte onu evlendirmek için fırsat kollayan sevmeyen yengesi ile birlikte yaşamaktadır..Zaman zaman yaşanan tartışmalar canını acıtsa da evlenmemeğe kesin kararlı olup sert ve açık sözlü bir genç kız olup erkekleri yanına yanaştırmamaktadır..
Ama yeniden bulduğu ailesi Gideon'un aileden yapılan baskıları sonucunda İrene'yi oldukça hareketli ve heyecanlı günler beklemekteydi..Çünkü Gideon tanışacağı bekar genç kızlar için düzenlenecek davette çöpçatanlık yapan Francesca'ya özellikle İrene'in isimin vererek davet edilmesini sağlıyacaktır..
Büyük bir keyifle okudum..Francesca ve Dük'ün olduğu sahneler çok fazla olmasada kitabın sonundaki sahne gelecek iki kitabın daha da haraketli ve heyecanlı olacağının göstergesi idi...
Umarım bu sefer Candace Camp'i okumak için çok fazla ara verilmez..Tavsiye ederim..
..

Seni Kalbime Yazdım - Elizabeth Hoyt




Seni Kalbime Yazdım-Elizabeth Hoyt

Bu nasıl bir kitaptı böyle.Masal gibiydi..Bayıldım..Bu ara üst üste çok güzel kitaplar okudum ki;
İki Ateş Arasında-Monica Mccarty
Beni Uzaklarda Arama -Kieran Kramer'den sonra ;

Seni Kalbime Yazdım orjinal adı To Beguile a Beast Legend of the Four Soldiers Serisinin 3.kitabı.Bence serinin en güzel kitabı idi..Bu kadar güzel bir kitap olabileceğini tahmin etmemiştim..Bir de yayın evi serinin iki kitabını da arka arkaya yayınlayınca,muhteşem bir ziyafet oldu benim için...Bu uygulamayı lütfen Brenda Joyce içinde yapmalılar..

Bu romanda Elizbeth Hoyt'un büyülü kalemi daha bir güzel hissediliyordu..Bunda yine Seden Gürel'e teşekkür etmek gerekir diye düşünüyorum..
Goodreads puanı 5/4,07 Benin puanım bu ara bollaştı biliyorum ama elimde değil 5/5 veriyorum.
Elime aldım ve bırakamadım..O yaralı erkek karakteri muhteşemdi münzevi erkeğimiz Sir Allister Munroe Kadın karakter ise diller destan güzel Helen Fitzwilliam..Tam bir Güzel ve Çirkin romanı idi.

Bu güzeli bir önceki kitap olan Lord Vale'nin hikayesinden tanıyoruz aslında..Lady Vale yani Melisande Fleeming ona yardım eli uzatmıştı..LOrd Vale ile bir gece kaldıkları Allister'in evinde onun durumunu görüp Helen'i kahyalık yapması için taa İskoçya'ya yönlendirmişti ki ne kadar da pratik bir kadın olduğu görülüyordu..

Helen yıllarca metresliğini yaptığı sonradan çocukları ile bir kenarda unutulduğu için küskün ve onurunu yitirmiş bir kadındı.Ailesi tarafından da terk edilip unutulmuştu.
Liester Dükü onu arayıp sormasa da bir ev açarak rahatça yaşıyorlardı Ama bir sabah çocuklarını yanında görememe korkusu onu yiyip bitiriyordu.
Lady Melisande Vale'in yönlendirmesi ile herşeyi göze alarak onu terk etmeye karar verdi..Spinner Falls'tan yüzünde yaralarla, tek gözünü kaybetmiş, ruhuna da en az yüzü kadar hasar almış bir halde kurtulan Sir Allister Munroe'nun İskoçya'sındaki kaleye gider..
Sir Allister Munroe bu kalede kendisini toplumdan izole ederek yaşamakta ve kalesinden dışarı adım atmaz.
Helen ise Londra'dan ve geçmişinden kaçtığında çocuklarını da alıp gözden uzakta olan bu şatoya sığınıp Alistair'in kahyası olarak işe başladıktan sonra yaralı adamın yüzünün altındakileri keşfeder.. Aslında ikisi de sevgiye ilgiye açtır.Çok geçmeden kendilerinin birbirlerinin kollarında bulacaklardır.
.Allister Helen'in çocuklarına onların babası gibi şefkatle yaklaşır.Onlara gerçek babalarının vermediği ilgi ve sevgiyi verir. Balığa götürür, gezilere çıkartır hatta onlar için hastalanmayı göze alarak köpek bile alır. Aynı sofrada oturur onlarla gerçek bir aile gibi..Helen'in kalbi bu adam tarafından ne kadar büyük bir tehlikede ise Allister'inki de o kadar büyük bir tehlikededir... Kesinlikle bitmesini istemedim..Çok sevdim..Tavsiyemdir..

15 Eylül 2012 Cumartesi

Beni Uzaklarda Arama/Kieran Kramer

Beni Uzaklarda Arama Kieran Kramer



12 Eylül 2012 Çarşamba

İki Ateş Arasında-Monica Mccarty

İki Ateş Arasında Aşk-Monica Mccarty


Orjinal adı The Chief Highland Guard  Serisinin 1.Kitabı. Bu romanda Asi romanından tanıdığımız Rory Macleod'un altı kuşak önce atası olan Thor Macleod'un hikayesi idi..Goodreads Puanı 5/4,12   bence 5/5 
Serinin ilk kitabı idi ama ummadığım kadar da beğendim...

Çeviri mükemmeldi bence kitap aktı gitti..Bir kere karakterler çok güzel yansıtılmıştı.Christina Fraser ve Thor Macleod'un duygu ve korkularını yazar çok güzel işlemişti..Tarihi mekan içinde muhteşem bir aşk hikayesi okudum ki...Son zamanlarda kitaplarda uğradığım hüsranı bu hikaye ile dindirebildim..


14.yüzyıl  başlarında geçen romanımızda yine gerçek karakterler vardı romanda..Bu yönden Monica Mccarty'nin kalemine bayılıyorum..Serinin devamını merakla bekliyorum...
Zaman zaman romandaki Thor içimden karakterini tokatlamak da gelse de..Vee Christiana'ın sabrı da bazen beni çileden çıkarsa da iki tarafın selameti açısından sabır belki faydalı oldu ama beni de bir o kadar illet etti...Aslında bu kızcağıza da fazla kızmamak lazım ki, Malum devir orta çağ devri kadının ne hakkı var ki? Mal gibi alınıp veriliyor..Kendisi için kesinlikle söz sahibi olmayı bırakın.babasının çıkarı için tanımadığı bir adamın yatağına da zorla sokulabilecek kadar değersiz bir varlık..İsyan etmemek ne mümkün...Öyle bir baba ...Bir de rahibe olmak isteyen bir abla..Sadece onun için Christiana tüm zorluklara göğüs germeye kararlıdır..Ama işler umduğu gibi gitmez..Babasının hilesi ve zorlaması ile kendini Thor Macleod'un yatağında bulur..Namusu lekelenir..
Thor Macleod bu oyundan önce Christiana'yı muhtemel bir tecavüzden kurtarmış olsada kendisi bir tecavüzcü durumuna düşer..Christiana'nın ona tuzak kurmasını affedemez..Ama mevcut siyasi durum neticesinde evlenmeye ikna olmak zorunda kalır..

Evlendikten  sonra aralarında resmen savaş başlar...Christina Thor'un kendisiyle isteyerek evlendiğini zannetmektedir.Durum elbette öyle değildir..Her ne kadar Christiana'yı gördüğünden beri aklında çıkaramasa da...Thor  duygularını gösteren bir erkek asla olmamıştır..Ona göre bağlanmak acı çekmektir..10 Yaşında iken Anne, babasının gözünün önünde hunharca öldürülmesi ve annesinin başına gelenler...Onun daha sonra 10 yaşında iken büyük sorumluluklar ile boğuşması,evliliği,çocukları derken ne eski karısına ne de çocuklarına sevgisini göstermemiş bir adam..Ama çok acı çekmiş bir erkek..
Christina ile olan evliliğinde o karısı olacak sadece verdiklerini kabul edecekti..Tüm plan buydu..Unuttuğu bir şey vardı karşılaştıkları andan itibaren olaylar hiç de planlandığı gibi gitmiyordu..Karısı onun tüm hücrelerine sızması onu çok korkutuyordu..O kadar ki tüm kontrolü yitirmekten ödü patlıyordu.Duygusallık ona göre büyük zayıflıktı..Ama karısınıda üzmeye gönlü elvermiyordu...Onun üzülmesine bazen tabiri caizse odunluk yapsada dayanamıyordu..Çok sevdim...Son zamanlardaki hüsrana uğradığım kitaplardan sonra ilaç gibi geldi...Tavsiyemdir!!!!




Hırçın Aşk - Johanna Lindsey

 Hırçın Aşk Johanna Lindsay.

Çok sevdiğim Mallory Serisinin ikinci kitabını okumak benim için başlarda işkence oldu..Neden mi? Çeviri katliamı yine...Yine aynı kelimeler bu sefer üstüne cimcime de eklendi:))

Duyumsamak kelimesini konuştuğumuz dilde kullanıyor muyuz? Hayır..Peki bu kelimede ki ısrar niye? Niçin çevirmenler tarafından devamlı gözümüze sokuluyor?

Bu uyduruk kelimeler ile kitap okumak benim sinirlerimi bozmaya başladı artık.Bu kadar sevdiğim bir yazarı bu kadar başarılı bir seri ancak bu şekilde mahvedilirdi..Bir de kapak faciası vardı ki sormayın..Kapakdaki kadının kitaptaki Roslynn ile yakından uzakdan alakası yoktu..

Mallory Serisinin ilk kitabında Regina'nın en merak ettiğim dayısı Antony idi..Her ne kadar zampara da olsa Roslynn ile karşılaştıktan sonra Antony Mallory aklından bu güzel ama aksi kızı çıkaramaz..Çok sıra dışı bir şekilde tanışırlarsa da..Azılı çapkın Antony onu etkisi altına hemen alır..

Yalnız Roslynn'in çok acil bir şekilde evlenmesi gerekmektedir..Büyük babasının ölümünden sonra kendisine çok yüklü bir miras kalmıştır..Ama kafasını ona takan kuzeni onunla her ne olursa olsun evlenmeye kararlıdır..Roslynne Tam iki kere ipin ucundan döndükten sonra Antony'inin bir takım hileleri ile onunla evlenmek zorunda kalır...

Ve olaylarımız başlar..Yer yer kahkahalarımı tutamadım..Antony'nin kişiliğine hayran kaldım..Boy boy Mallory erkekleri ile tekrar karşılaşmak çok güzeldi..Özellikle ne kadar tehlikeli ve amansız olduklarını biraz unutmuşum:)) Veee James Mallory tek başına bir fenomendi zaten..Ama benim favorim Antony idi..

Bu kadar kötü şartlara rağmen ben yine de bu kitabı okurken zevk aldım ve kahkahalarımı tutamadım..Yazarın kalem gücü o kadar güzel ki..Çeviri ile mahvedildiği halde yinede ışıldıyordu...Ama gönlüm daha güzel bir çeviri ile bu favorim olan dayının hikayesini okumak isterdi..Maalesef nasip olmadı..

Umarım serinin üçüncü hikayesinde yani dayı James'in hikayesinde bu zevki tadarım..Karar sizin bu kötü çeviriye rağmen zevk alabilirsiniz:)) Benim gibi...



Beni Aşka İnandır-Julianne Maclean

Beni Aşka İnandır-Julianne MacLean
Ephesus Yayınlarının yeni yazarı Julianne Maclane 6 kitaplık serinin ilki Goodreads puanı 5/3,71 Benim puanım 5/4 Güzel bir romandı..Ama başlarda kurgu yönünden Daisy Goodwin'in Düşes kitabını andırsa da bu daha bir soft hikayedi..Severek okudum..
Ama başlarda beni biraz sıkıldığımı söylemeliyim...Daha sonra kitap açıldı elimden bırakamadım...
Roman 19 yy sonlarında 1881 yılında geçmekte..O dönemde Amerikalı zengin genç kızların arasında ki en moda şey soylu bir asilzade ile evlenmektir..Özelikle  maddi durumları kötü olanların içinden seçmek ise daha da ikna edici idi..İşte Sophia'da 1881 Londra sezonuna bu fikirle gelmese de annesinin aklındaki tam da böyle bir şeydi..Maddi durumu kötü,ünvanı büyük bir avı kafalamak...
Wenworth Dükü James'in ise başlarda böyle bir evliliğe kesinlikle niyeti yoktu..Sophia'yı ilk gördüğü andan itibaren çok etkilenmişti..Onu merak etmişti..İşte her şey o merak ile başladı ve yakın arkadaşının da  gönül koyduğu bu güzel Amerikalı ile ilgilenmekten vazgeçemedi...Ama muhtemel bir evliliği elbette düşünmüyordu..Fakat hiç beklemediği masraflar üzerine Sophia'yı baştan çıkarmakta tereddüt bile etmedi, onu sevdiğine inandırarak evlendi..Evliliklerinin ertesi sabahı Sophia rüyadan uyandı..
Bundan sonra evlilikleri gerçekten de çok ciddi sınavdan geçmeye başladı..Sophia'nın vericiliğini sevdim..Özellikle evlilik sabahı onu bırakıp Londra'ya giden kocasının haddini bildirmesi.. Ne olursa olsun pozitif bir kişiliğe sahip olması sorunlara odaklanarak çözmeye çalışması..Daha doğrusu ailesine ne kadar yabancı olursa olsun sahip çıkmasını çok sevdim..James'in kalbinin üzerindeki buz tabakasını erimesini izlemek çok güzeldi..Tavsiye ederim..



2 Eylül 2012 Pazar

Eylül Harlequinlerinden!!!!

Yuva Özlemi-Maya Banks

Bu ayki Harlrquin Desire serisinde yine Anatakis Erkekleri vardı bu sefer en küçük oğlan kardeş Piers Anetakis'in macerasıydı..
Piers'in derinlerde gömdüğü ve unutmaya çalıştığı büyük bir acısı vardı..O yüzden hiç bir kadına güvenmiyor ve personeli ile ilişkiye girmemem prensibini bozmuyordu ta ki Jewel Henley ile yolu kesişene kadar..
Jewel ile Piers birbirlerinin kim olduklarını bilmeden çektiler birbirlerini..İkisi de birbirlerinden çok etkilenmilerdi..Ama ertesi sabah gelişen olaylar yalnış anlamalar yüzünden birbirlerinden beş ay uzak kalamalrına sebep oldu..Ta ki Jewel'in onu aramasına kadar...
Severek okudum..Diğer Anetakis erkekleri ve kadınları da vardı..Çok hoş bir aileydi..

Shiloh Çiftliği-Cindy Gerard

Yazarı ilk defa okuyorum ama kalemine bayıldım..İşlediği konu çok güzel dokunaklı bir biçimde işlenmişti...
Lee Savage hayatı mücadelelerle geçmiş bir erkekti.Hayatı büyük zorluklarla geçmişti..10 yaşında iken onu sokaktan kurtaran ve yetiştiren Will ve Clare Shiloh'un ona bir emanetleri vardı..Kızları Ellie Shiloh ...
Ellie Shiloh oldukça güzel 19 yaşında bir genç kızdı çocukluğundan beri Lee'ye deli gibi aşıktı..
Lee onunla dostlarının hatırı ve vefa borcu için evleniyordu..Planlarında ise aşk yoktu..Ama hayat hiç ummadığımız sürprizlere gebe olabilirdi...Bu romanı çok beğendim çok duygu yüklüydü...


Küçük Mucizeler- Jane porter
Bu ayki Harlequin Classicsdeki romanlar içinde Jane Porte'in Küçük Mucizelerindeki erkek karaktere çok sinir oldum..Adam tam anlamı ile bir baş belasıydı.
Bu hikayede iki modacının aşkı ve aralarındaki kara çalı ise bir prenses idi..Prenses de olsa kara çalı kara çalıdır...
Marco D'Angelo ve Payton iki yıl önce fırtınalı evliliklerini bitirmişlerdi..Payton bu ayrılıktan çok acı çekmişti..Boşandıktan sonra kocası ile hiç görüşmemişti ki bu evliliklerinden olan ikiz kız çocukları vardı..
İlişkilerinin başından beri aralarında olan kişi öteki kadın dı..Ama kim öteki kadın belli değildi..Çünkü Marco Payton ile hamile kaldığı için evlenmişti..Ama bu evlilik boyunca bir kaç ay hariç hiç de hoş bir şekilde geçmemişti..
Çok yaralı olan Payton bir türlü hayatına yeni birini sokmamıştı..Ama şimdi onun başında çok daha büyük dertler vardı..Kanserdi!!..Annesini yeni kaybettikten sonra kendiside bu melun hastalığa yakalanmıştı..Ölebilirdi..Çocuklarının Marco ile aralarını yapıp gerekirse eski kocasına teslim etmesi gerekiyordu...

Aşka Yer Var mı? Susan Fox

Bu hikayeye bayıldım..Çok güzeldi duygu yüklüydü..Birbirine zıt iki karakterin çarpışması harikaydı..Birbirleri ile tanışmaları,evlenmeleri,alışmaları..
tam tamına gece ve gündüz kadar zıttılar birbirlerine..Ama zıt kutuplar birbirini çekerdi öyle değil mi?
Blue Summer'in hayatı çok çetin mücadelelerle geçmişti..Çifliğinin topraklarında petrol bulunmasaydı hala daha öyle geçmekte olacağı bir gerçekti..
Ama son anda hayata vole vurması ile bir anda milyarder olmuştu..İlk işi kendine çiftlik topraklarında büyük bir malikane inşaa ettirmek oldu..İkinci işi ise kendine bir eş edinmek..Kasabanın tüm aileleri onu kızları ile evlendirmek istiyordu..Ama o kasabanın maddi sıkıntı yaşayan bankerinin yeğeni Allison Lancaster'i gözüne kestirmişti..
Allison klas denilecek derecede seçkin bir genç kadındı..Kültürü,güzelliği ile nefes kestiriyordu..Blue'nun inanmadığı bir şeye inanıyordu..Evlilikte aşk olması gerektiğine..
Blue'nun tam zıddı..Ama eniştesinin bu zor günleri aşabilmesi için Blue'nın parasına ihtiyacı vardı..Halasının da yuvasını kurtarması için Allison'a..Çok güzeldi..Yazarın kalemine bayıldım..
Tavsiyemdir!!..