20 Aralık 2016 Salı

Kuzgun-Sylvain Reynard


Orijinal Adı : Raven
Edisyon Adı :Kuzgun
Yazar: Sylvain Reynard
Yayınevi : Optimum Kitap
Çeviri :Banu Tepe
Goodreads Puanı : 5/3,99
Puanım :5/4,5




Of ya...Wawww diyorum. Çok güzeldi.Okurken çok etkilendim.Uzun zamandır Vampirli kitap okumuyorum belki de o yüzden çok sevmişimdir ne bileyim.
Gabriel'in Cehennemi üçlemesi bittiğinde çok üzülmüştüm. Ama internette araştırdığımda da yazarın yeni bir serisinin başladığını gördüğümde çok mutlu olmuştum.
Fakat Optimum Kitap biraz geciktirdi bu seriyi. Ancak yazar 4 kitabı yazmış bile..Serinin bitip bitmediğini bilmiyorum. Ama  Kuzgun beni çok etkiledi. Dantenin Aşkı'nı çok da güzel işleyen yazar bu kitabı  sanatsal tema da ekleyerek müthiş bir estetik kazandırmış..




 Prens vampirdir ve o Floransa, İtalya'da yaşayan vampir kolonisinin hükümdarıdır. Ayrıca büyük bir sanat koleksiyoncusu ve Michelangelo ve Botticelli'nin birçok tablosu var. İşte hikayenin sıkıcı olabilecek yönü ama hikayenin temasını işleyebilmek  Raven'in  dünyasını anlayabilmek için gerekli.Ve bir sürpriz  Gabriel ve Julia Emerson !! Gabriel ve Julia,
 Dante ve Beatrice resimlerinden Uffizi Müzesi'ne ödünç verdi.  Ve Prens öfkeli ,kızgın Gabriel'i öldürme planları var zira bu illüstrasyonlar mülkiyetinde idi ancak yıllar önce çalındı. William, Emersons'ıların aralarındaki sevgiyi gereksiz bulsa da biraz kıskandı mı ne?    Aynı zamanda kendisine ait olanı geri almaya kararlıdır Bunu başarır da, Floransa polis departmanı ve FBI tarafından soruşturma başlatılır. 
Raven Wood, bir sanat restoratörü olarak Uffizi'de çalışan bir Amerikalı kadındır . Resimlerin çalındığı haftada kaybolur ve döndüğünde nerede olduğunu hatırlamaz. Ayrıca, makul bir açıklaması bulunmayan, büyük bir fiziksel dönüşüm geçirir.



Raven, sağ bacağında genç kız olduğunda çok ağır yaralandı. Berbat bir durumda olan bacağı ile  yürüyebilmesi  için bir bastona ihtiyacı var. O da kusurları olan bir kadın ve eski tecrübelerinden cazip ve güzel görülmediğini kabullenmiştir. . Ve Bir arkadaşının evinde  olan bir partiye gider ve partiden çıktıktan sonra evsiz bir adamın acımasızca dövülmesine tanık olur.Ona yardım etmek isterken saldırganların tepkisini üstüne çeker..Ancak saldırganların sıradan insanlar olmadığını  bilmiyordur. Onlar, hiçbir prensibi olmayan  acımasız  vahşi vampirlerdir.Bu yüzden  Raven çok tehlikeli bir duruma düşer..Ancak  William'ın bölgede olması ve kurtarmaya gelmesi nedeniyle şanslı günündedir... Floransa'daki en yaşlı vampirlerden biridir ve dünyasında yaşlı olduğundan, o kadar güçlü ve kadimdir.., 


 Sakladığı eski bir kaç vampirin kanını kullanarak onu sağlık durumuna geri getirir ve ona kan nakli yapar. Bir hafta sonra dairede uyanıyor ve mucizevi bir şekilde bacağı mükemmel bir şekilde normal, çok fazla kilo vermiş  ve daha da güzel görünmektedir 
Maalesef bu yan etkilerin geçici olduğunu zamanla öğrenecektir...



Raven'ın yeni görünüşü arkadaşlarının ilgisini çekip meraklandırır. Zira nasıl bu duruma geldiğini izah edememektedir. Hafızasındaki kopukluklar yüzünden şüpheleri de üzerine çekmiştir. Zira kayıp Botticelli illüstrasyonları davasında . Gabriel Emerson'un olası bir şüpheli William York'dan bahsettiğini duyar ve kendi dedektifliğini yapmaya çalışır; bu yüzden ciddi tehlike altına girer. Şans eseri, William onu ​​yakından takip ederken ve onu ikinci kez kurtarır. Raven'den. Floransa'yı terk etmesini ister ancak o dinlemez elbette kalır ve çabucak ikisi arasındaki ilişkinin boyutu  ısınmaya başlar.



Kitabı okurken William ve Raven arasındaki aşkı tamamen hissettim. Sylvain Reynard'ın ustası olduğu  romantik sevgiyi müthiş güzel  yazıyor. William'ın Raven'a olan ilgisi Raven'in üzerindeki etkisini okumak bana çok romantik geldiği için hikayeyi daha da çok sevdim.. Raven kendini hor gördüğü küçük gördüğü her durumda onunla ilgili güzel şeyleri göstermesinden çok etkilendim. Özellikle genç kadının geçmişindeki trajediyi okuduğumda annesinden nefret ettim..Ama onun başa çıkma metodu çok güçlü olduğunu da gösteriyordu..


Wiiliam'a aşık olması onun kendisini sevmediğini düşündüğünde kendi canını ne kadar acıtırsa acıtsın onurlu kendince davranmaya çalışması 

Kısaca bu yazarın kalemi beni çok etkiliyor. 
Optimum Kitap'tan beklentim serinin devamı bir an önce yayımlamaları..Serinin başlangıç kitabı ile birlikte yayınlasa daha iyi olurdu sanki.

Yine de sanatın müthiş temasında Floransa sokaklarında bir fantastik ziyafet çekmek istiyorsanız tavsiye ederim...


Florentine Serisi 

1. The Prince (2015) 
2. The Raven (2015)Kuzgun 
3. The Shadow (2016)
4. The Roman (2016)

12 Aralık 2016 Pazartesi

Paris'ten Sevgilerle-Alexandra Potter

Orijinal Adı : Love From Paris
Edisyon Adı: Paris'ten Sevgilerle
Yazar: Alezandra Potter
Çeviri: Bahar Yaldız Çelik
Yayınevi : Arkadya Yayınları
Goodreads Puanı:5/4,04
Puanım:5/4,5





Harika bir romantik komedi bu kitabı bu kadar beğeneceğimi ummuyordum. Beni büyülü Paris mekanında imkansız aşkı işlemesi çok ama çok etkiledi....Alexandra Potter'i ilk defa okuyorum.Yazarın anlatımını sevdim,sımsıcak bir kalemi var.


Bu üzüntülü günlerimde beni gülümseten bir yazar oldu.
Birincil anlatımları pek sevmememe rağmen kitabın büyülü dünyasına zorlanmadan girdiğimi söylemeliyim.


Hikaye iki ayrı zamanda geçiyor geçmiş ve günümüzden.
Günümüzde Ruby ve Jack'in hikayesi Geçmişte Emanuella ve Henry'nin hikayesi ile kurgulanmuş bu roman ile kah günümüzde  kah 1940'lı  yıllarda Paris'in büyülü sokaklarında  bu iki çiftin aşkını adeta yaşıyoruz.


Günümüzdeki geçen kısımdaki karakterimiz  ünlü kadın bir yazar....Ruby kesinlikle sevimli bir karakter.


O ve ben  umutsuz romantikler olduğumuz için, bir şeyler seyrederken veya bir kitap okurken olaylara romantik açıdan bakmış olduğum için kendimi ona bağlı gibi  hissettim nedense.
Ruby,aldatılarak ayrıldığı bir ilişkiden sonra yeni bir aşka merhaba diyor...


Ayrı şehirlerde olmalarına rağmen bugüne kadar sürdürebildikleri ilişkilerinde ilk krizi bir talihsizlik yüzünden yaşıyorlar..


Tam o sırada,en yakın arkadaşı Harriett'in kendisine çok ihtiyacı olduğu için Paris'e çağırdığında  Paris'e gitmeye karar verir..

Geldiği gün Harriett'in mesleki kariyeri  bakımından önemli olan  bir  müzaayede satılacak olan daireye birlikte gittiklerinde orada bulduğu mektupları okumak için çantasına atar.


O mektupları okudukça büyük bir imkansız aşka tanık olduğunu farkeder. Okudukça bu mektuplara duygusal açıdan  resmen bağlanmıştır.
Mektuplarda okuduğu aşktan çok etkilenir..


Bu mektuptaki çifti araştırmaya karar verir. Bu araştırma onu büyülü bir imkansız aşkın içine çekip alacak,sevgilisi ile aralarındaki sorunlarla yüzleşmesini de sağlayacaktır,
Paris'teki sevgi, kalplerini yakalayacak, onları çaba harcamadan zamansız ve güzel bir hikayeye bağlayan muhteşem bir aşk hikayesi.


 1940'larda Paris'in mükemmel yeniden hayal gücünü yaratmak için harflerle, her kelimenin içerdiği aşkı ve tutkuyu okuyabilirsiniz.


Büyülü cennete ihtiyacı olan herkese bu kitabı kesinlikle bu büyülü romanı  tavsiye ederim.













6 Aralık 2016 Salı

Yedi Kız Kardeş-Lucinda Riley


Orijinal Adı :The Seven Sisters 
Edisyon Adı:Yedi Kız Kardeş
Yazar: Lucinda Riley
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Çeviri :Zennur Anbarcıoğlu
Goodreads Puanı :5/4,11
Puanım :5/4



Tanıtım;
Aşk mesafe tanımaz. Kıta nedir bilmez. Yıldız misalidir gözleri… Dünyanın dört bir yanından evlat edinilerek bir araya gelen ve isimlerini yıldızlardan alan yedi kız kardeşin öyküsü… Kız kardeşlerin en büyüğü ve en güzeli olan Maia D'Aplièse, onları bebekken evlat edinen babalarının yanından ayrılmaya hiç cesaret edememiştir. Bir arkadaşını ziyaret ettiği sırada babasının ani ölüm haberini alır ve bütün acısına rağmen kız kardeşlerini bir araya toplar. Yaşadıkları şaşkınlığı başka sürprizler de izler. Babaları cenaze töreninin onlar gelmeden düzenlenmesini vasiyet etmiş ve her birine onları evlat edindiği topraklara götürecek gizemli ipuçları bırakmıştır. Parçaları bir araya getiren Maia çok geçmeden kendini Brezilya'da, acılarla dolu yasak bir aşkın izlerini sürerken bulur.

1920'lerde Brezilya sosyetesinin en güzel kızlarından biri olan Izabela Bonifacio, babasının isteği üzerine soylu bir adamla evlenmek üzeredir. Oysaki âşık olmadığı bir erkekle evlenmenin değil, hayatı keşfetmenin hayallerini kurmaktadır. O sırada Brezilya'nın ünlü Kurtarıcı İsa Heykeli'ni tasarlamaya başlayan aile dostları Heitor da Silva Costa, Paris'e doğru yola çıkacaktır. Izabela kaderine boyun eğmeye razı olmuştur fakat düğünden önce babasından tek bir isteği vardır; da Silva Costa ailesiyle birlikte Avrupa'ya gitmek ve Paris'i görmek… Fakat aşk en yanlış zamanda, en beklenmedik yerde ve en yıkıcı haliyle çıkar karşısına. Genç ve yakışıklı heykeltıraş Laurent Brouilly, Izabela'nın kaderini sonsuza dek değiştirmek üzeredir. İki âşığın yürek burkan hikâyesi ise onlardan seksen yıl sonra haberdar olan Maia'nın geçmişini yavaş yavaş aydınlatmaya başlamıştır.
Yüreğine ihanet etmek ile ailesine ihanet etmek arasında kalan bir kadının, aşkın zaman ve mekân tanımadığını kanıtlayan hüzünlü hikâyesi…







Aşk mesafe tanımaz. Kıta nedir bilmez. Yıldız misalidir gözleri…Yedi Kız kardeş'ten  sevdiğim duygusal bir alıntı..


Yedi Kız Kardeş , sevilen Pa Salt tarafından evlat edinilen, 6 Kız kardeşler , heyecan verici yeni bir serinin ilk macerasıdır. Kendi adalarında İsviçre'de büyüdüler. Gizemli babaları hep inanılmaz derecede zengin ve eksantrik olmuştur.  Ne olursa olsun hepsini onu çok sevdiler ve kendi anılarını sakladılar. Pa Salt'ın öldüğünü duyduklarında  hepsi eve döner..


Birbiri ile kan bağı olmayan bu Yedi Kız kardeşin isimleri  Pleiades (Ülker) yıldız kümesinin mitolojik hikayesinden esinlenerek verilmiş..ilk kız kardeş Maia'nın hikayesi işlenmekte.


Kızları evlat edinen Salt baba kızların her birine bir not bırakmıştır. Bu macerada Maia D'Apliese
kendi geçmişi ile yüzleşiyor bir nevi kendisi ile barışmasının hikayesi.Güzel ve duygusal bir roman idi.Aslında beklentimin biraz altında kalsa da kitap ortalara doğru açıldı. Özellikle Maia'nın geçmişteki köklerini bulmak için Brezilya'ya gidip,romanını çevirdiği  yazar ile tanışmasını ona aşık olmasını  oldukça romantik buldum....Birbirlerine uyumları...Müthiş idi...



Büyük annesinin hikayesi ise oldukça maceralı ve tutku dolu idi..Şu ara oldukça moda olan bir geçmiş bir günümüzde süren bağlantılı hikaye tarzı da vardı romanda...


LucindeaRiley'in etkili kalemi romanı zevk ile okumamda etkili oldu.

Serilerin ilk kitapları biraz daha zorlayıcı olduğuna inanıyorum serinin ikinci kitabını okumak istiyorum yaptığım araştırmalarda serinin diğer kitapları daha çok beğenilmiş..Bir denemenizi tavsiye ederim...


D'apliese Kardeşler;
Maia
Ally (Alcyone)
Star(Asterope)
CeCe(Celeano)
Tiggy(Taygete)
Electra
Merope (Kayıp)


Seven Sisters Series

1. The Seven Sisters (2014) Yedi Kız Kardeş 
2. The Storm Sister (2015)
3. The Shadow Sister (2016)
4. The Pearl Sister




5 Kasım 2016 Cumartesi

Kumandanın Aşığı-Pam Jenoff



Orijinal Adı: The Kommandant's Girl
Edisyon Adı: Kumandanın Aşığı
Yazar : Pam Jenoff
Çeviri: Enver Gürsel
Yayınevi : Pegasus Yayınları
Goodreads Puanı: 5/3,91
Puanım :5/4,5



Tanıtımın da önce kapağı sonra da konusu dikkatimi çekti. Uzun zamandır değişik bir  konu arıyordum..Kitabı okumaya başladığımda da yazarın anlatımı dikkatimi çekti. Birincil anlatımları pek sevmem okurken de sıkıntıya girdiğim doğrudur. Birincil anlatım olduğu halde kitap kendini okutturuyor...
Mekan Polonya zaman,İkinci Dünya Savaşı başlangıcı...Ve Naziler..Çalışma kampları,kan,silah,ölüm temalarında yazar zamanın şartların da dışında  bir aşk hikayesi yaratmış...
Başka biri ile evli olan bir yahudi genç kadının trajik hikayesi..


TanıtıM

Aşk için neleri göze alabilirsiniz? 

1939 yazı. On dokuz yaşındaki Yahudi Emma Bau’nun hayatı Nazilerin Polonya’yı işgal etmesiyle bir gecede altüst olur. Üniversite kütüphanesindeki işinden ayrılmak zorunda kalır ve altı haftadır evli olduğu kocası Jacob direniş örgütüne katılmak için kaçar.
Gettodaki ailesinin yanına giden Emma direniş örgütü tarafından gettodan çıkarılır ve sahte bir kimlikle kocasının teyzesinin yanında yaşamaya başlar. Anna Lipowski adında bir Hıristiyan olarak hayatını devam ettirmeye çalışan Emma’nın yaşamı, Nazi komutanı Richwalder’le tanıştığında daha da tehlikeli bir hal alır. Emma’dan etkilenen kumandan ondan sekreteri olmasını ister.
Nazi üssünde çalışmaya başlayan Emma’dan direniş için bilgi toplaması istenir, genç kadın da bunun için her şeyi yapmaya hazırdır. Ama bu görevin evliliğini ve hayatını riske atacağının henüz farkında değildir. Emma, ailesinin, kocasının ve halkının hayatını tehdit eden bu adama âşık olmaya başladığını fark ettiğinde ise iş işten geçmiş olacaktır.  

“Göz kamaştıran bir sadelikle yazılmış, insanın nefesini kesen bir roman. Romantik tarihsel kitapların en iyilerinden.”
Publisher’s Weekly

 “Pam Jenoff hayal dahi edilemeyecek bir durumda yaşayan insanların portresini etkileyici bir şekilde çiziyor.”
Booklist


Emma Almanya'nın Polonya'yı işgali sırasında Yahudi bir kız. ailesi (Yahudiler şehrin geri kalanından gizlenmiş tutuldu) Krakow gettosuna taşındığında o sadece evli ele geçirmiş bulunmaktadır. Kocası Jacop, bir direniş savaşçısı, getto kaçışını düzenler ve onun zengin teyzesi ile yaşaması için gönderir. Ancak Emma'nın kimliğini değiştirmesi özellikle Yahudi olduğunun bilinmemesi gereklidir..Annesinin ölümüne tanık olduğu Lukasz isimli küçük bir çocuğun görünürde ablası olacak Anna ismini alacaktır..Jacops'ın teyzesi Krysia'nın yeğeni rolünde olacaktır...
Krrsia'da direniş örgütü içinde koordineli şekilde çalışmaktadır. 
Anna oradayken verdiği ilk davet de Nazi komutan Richwalder ile tanışır..İkili arasında müthiş bir çekim oluşur. Ondan çok etkilenen komutan Anna'ya sekreteri olmasını teklif eder. İkili arasındaki çekimi kullanmak isteyen Jacop'un teyzesi Krysia meydana gelecek olayların başlangıç fitilini ateşlemiş olur. Anna yani Emma'ya karargaha girerek direniş örgütüne büyük faydaları olabileceğini söyleyerek onu ikna eder..

Ancak Emma için durum o kadar kolay değildir.. Bu Nazi komutana gün geçtikçe daha çok alışıp ısınmaya hoşlanmaya başlar...Onunla savaş olmadığı zamanda karşılaştığında ne olurdu diye sorgular bulur kendini..Ama zaman savaş rüzgarlarının gün geçtikçe daha sert estiği zamandır..
Örgüt ondan gittikçe daha çok şeyleri isterken; o da düşmanına daha çok bağlanmaya başlar...
Zaman savaş zamanıdır..Kan,ölüm kol gezmektedir.. Sivil zamanlarda olmayacak şeyler olabilmektedir...O yüzden okurken ahlaki olarak çok da etik olaylar belki de yaşanmıyor...Ailenizi sevgilinizi herseyinizi kaydedebilirsiniz öyle değil mi?? Savaş zamanın da ayakta kalmak hayatta kalmak en önemlisidir..

Okurken ön yargıları bir kenara bırakarak okumanızı tavsiye ederim..

Kitap iki kitaplık bir serinin ilki devamı var...
Diplomatın Karısı...


Bir an önce onu okumak istiyorum..


Keyifli okumalar dilerim..

23 Ekim 2016 Pazar

Aşk ve Savaşın Şarkısı-Dinah Jefferies

Orijinal Adı :The Tea Planter's Wife
Edisyon Adı : Aşk ve Savaşın Şarkısı 
Yazar : Dinaj Jefferies
Yayınevi: Nemesis Kitap
Çeviri : Meltem Sağlam
Goodreads Puanı : 5/3,77
Puanım : 5/4,5



Tarihi romanları okumayı çok seviyorum. Beni tarihin gizemli yıllarına götürüp o diyarlar da nefes almamı sağlarken adeta o tarihlerde yaşamış gibi oluyorum. 
Bitirmiş olduğum roman bugünün Sri Lankası dünün ise Seylan'ın da .. Roman etkileyici bir atmosferde geçiyor..

Seylan'ın en ünlü ürünü bildiğiniz gibi çay...Çay benim vazgeçilmezlerim arasında olan bir içeceğim adeta..Romanın kadın kahramanı bir İngiliz..Eşi ile Londra'da tanışıyorlar..Ve evleniyorlar..Eşinin yanına bir gemi ile yeni bir hayata yelken açıyor..


Sevdiği erkek için şimdiye kadar yaşadığı bildiği hayatı arkasında bırakarak vatanından kilometrelerce uzaklıkta Seylan'a gidiyor..

Evlendiği erkek Laurence Hooper Seylan'da büyük bir çay üreticisidir..Gwendolyn Laurence ile evlendiğinde kendisini çok heyecanlı bir yeni hayatın beklediğinden emindi.. Yolculuğu sırasında egzotik bir erkek Savi Ravasinghe ile tanışır...


Bu adam ileride hayatında çok etki edecek bir olaya sebep olacaktır..

Ancak Kocası yolculuğu bittikten sonra limanda onu karşılamadığı gibi kendisini geri çekmiş adeta soğuk davranmaktadır.


Gwen'in acemiliği,gençliği,ev hayatındaki sorumluluklar,farklı kültürlerin etkisi ve eşinin şımarık ve kaprisli kız kardeşi Verity sayesinde de çevresindeki insanlar ve kendisi ile çatışma içine girer..
Kocası ile kısa bir ilişki yaşayan Amerikalı küstah Christina da işini zorlaştırıyor elbet..
Onu sayesinde kıskançlıktan azap çektiği gibi,tecrübesizlikten,kayıp korkusundan yıkıcı kararlar almak zorunda da kalacaktır..


Roman da dönemin farklı kültürleri.siyasi huzursuzluk ve ırksal ön yargıları yazar çok güzel işlemiş..
1929 yılında meydana gelen Ekonomik Buhran,Seylan'da ki siyasi olayların temasında çok etkileyici bir roman yazmış yazar..


İsminden belki bir aşk romanı sanmanız büyük olasılık ama romanı okudukça büyük bir yanılgıya düştüğünüzü anlayacaksınız.
Roman da aşkın yanın da anne ve baba olmanın etkisi,aile olmanın sorumluluğu,aile sırları ana tema aslında..


Bir de egzotik bir ülke de konunun işlenmesi romanı daha da güzelleştiriyor..Bazı bölümlerini okumak benim için çok zor oldu. Çok etkilendim..Bir annenin yaşamasını asla dileyemediğim türde idi olayları yaşamak ..Gwen için çok yıkıcı oldu..


Ama hayat devam ediyordu..

Kitabın kapağını çok beğendim. 
Özellikle ciltli olması çok hoşuma gitti. çeviride sıkıntım duyumsamak kelimesi adeta zorla hikayeye monte edilmiş idi. Olmamış..


Hikayenin ilk 110 kusur sayfası benim için okuması biraz sıkıcı oldusa da sonradan kitap açıldı..
,Okumaya doyamadığım bir tat aldım..
Tarihsel kurgu romanlarını seviyorsanız tavsiyemdir..


16 Ekim 2016 Pazar

Mucize - James Pattrerson


Orijinal Adı: Sundays at Tiffany's
Edisyon Adı: Mucize 
Yazar: James Patterson & Gabrielle Charbonnet 
Çeviri:Ali İhsan Tokaç
Yayınevi: Nemesis Kitap



Yazarı daha önce Balayı kitabını okuyup beğenmiştim.Mucize kitabının konusu bana ilginç geldiği için denemek istedim.Özellikle gizem ve fantastik konulu hikayeleri çok severim ama bu  türü oldukça da ihmal ettiğimin farkındayım. O yüzden bu kitabı okumak istedim.
Konu biraz Meg Ryan ve Nicholas Cage'in Melek filmini de anımsatıyordu. Ama burada konu daha değişikti elbette.


Burada baş kahraman 8 yaşındaki bir yalnız bir kız çocuğu Jane Margaux, Anne ve babasının ona ayıracak vakti yoktur..
yalnız bir kız çocuğunun hayali bir arkadaşı ile doğum gününü kutladığı sahne ile başlıyor hikayemiz..Hayali arkadaşlar ise unutmak içindir. Bu hayali arkadaş Michael..Görevi çocukların hayali arkadaşı olmak.
Bu akşamdan sonra Michael'i Jane bir daha göremeyecektir. Unutacaktır.
Ama bir saniye...


Bu hayali arkadaşını Jane 30 yaşında yetişkin bir genç kadın olduğunda da unutamaz...
Aradan yıllar yıllar geçer..
Jane yetiştin bir genç kadın olmuştur ama değişen bir şey olmamıştır..
Yine yalnızdır..Sevgilisi ile arası pek de iyi değildir.Annesi ise onu kendi istekleri doğrultusunda yönetmeye çalışmakta küçümsemektedir. Kısaca Jane için işler yolunda gitmemekte bir trlü unutamadığı Michael'i çok özlemektedir.

Michael ise yeni bir görev beklerken kendini New York'ta
 bulmuş şehirde yürüyüş yaparken ayakları Jane'in bulunduğu yere sürüklemiştir..Onu parkta yürüyüş yaparken görür....


Ve yolları Michael bir cafe de kesişir. Jane'nin onu tanımasına çok şaşırmıştır. Burada bir şeyler sıra dışı gitmektedir çünkü Jane'nin onu unutmuş olması gerekmektedir...
Olukça ilgi çekici ve okunması kolay akıcı bir romandı..Hikaye çok hoşuma gitti.Yazarın kurgusunda ve kaleminin sadeliğinde Marc Levy'ide hissettirdi bana..


Değişik bir roman okumak istiyorsanız tavsiyemdir..