30 Ağustos 2013 Cuma

Evimdeki Yabancı - Gayle Callen


Kitabın Adı : Evimdeki Yabancı
Yazar : Gayle CalleN
Orjinal Adı : Never Trust a Scoundrel
Goodreads Puanı : 5/3,72
Puanım 5/3,5

Üç kitaplık bir seri olan Sons of Scandal Serisinin ilk kitabı..Kurgusu ve işleyişi biraz durağan başlayan bir  kitap idi..İşleyişi yavaş ve derinliği olan bir konusu vardı..Tempo ve olayların işleyişi sayfalar geçtikçe arttı..Konuyu güzel işlemiş yazar..Pembe tabloda işlemiyordu dönemi  o zamanı eleştiren bir tarzda yazılmıştı..En beğendiğim tarafı ise Grace ve Daniel'in aralarındaki aşk ve tutkunun yavaş ama derinden gidiş tarzı idi.Yazar sanırım başlarda biraz yavaş bir tempoda başlayıp  hikayeyi sonradan hareketlendirmeyi seviyor...

Romanın kadın karakteri ise tipik historical romanlarındaki gibi masum değil..Başının çaresine bakmaya adeta mecbur edilmiş bağımsız,akıllı  bir genç kadın.Ekonomik anlamda da evlendikten sonra çeyiz parasını kullanabilecek ama başından geçen kötü bir deneyimden sonra da ona pek sıcak bakamıyor..Bir oğlan kardeşi var kumar düşkünü..Aile genel anlamda kumar zaafı olan bir aile.Mevcut sorumluluk duyguları ağır basması yüzünden annesinin hatalarını tamir etmeye kardeşinin geleceğini düşündüğü için işleri yoluna koymayı kendine görev edinmiştir.....

Her şey annelerinin kumar ile tüm maddi varlıklarını kaybetmeleri ile başlıyor..Bir de Grace'i yani kızını da sürüyor kumar masasına..Kazanan onunla evlenmeye hak kazanacaktır.Ama   Daniel Trockmorten evlenmek için eş değil metres arayışı içerisindedir. Grace de evlenmek için koca aramamaktadır.

Grace'in a macı annesinin ailesinin yıkımına sebep olacak kaybı önlemek için yola çıkmış ama çok geç kalmıştır..Çünkü oğlan kardeşi Edward'ın da oturduğu evi kumarda annesi kaybetmiştir..Grace eve vardığında Daniel ile karşılaşır..Annesi kumarda her şeyini kaybetmiştir hatta babasından kalan Viyolayı da kumar masasına yatırmaktan çekinmemiştir. Bu viyola yüzünden bir iddiaya girerler Daniel iki hafta içinde Grace baştan çıkarmaya çalışacak başarır ise Grace metresi olacak,başaramaz ise de Grace bu Viyolayı geri alacaktır..

Bu iddia aralarında meydana gelen keyifli bir oyunun  başlangıcıdır..Zamanla bir birlerinin sırlarını korkularını bu oyun ile öğrenmeye başlarlar..Daniel'in ailesinin yani ünlü bir besteci olan annesinin müziği bırakmaktaki sırrı; Grace'in hayatından ondan önce olan ve kalbini kıran adam ile tanışması yaşadığı olaylar hissettiği duyguları...Kuzenin Dük olması üzerindeki etkisi vs..

Romantizm yavaş yavaş işler  şehveti yüksek olan  noktaya kadar da devam eder..Aşk sahneleri ile yavaş yavaş ilerler ama hissettirerek erotizmin derecesi kademe kademe artar...Açık söylemek gerekirse bu sahnelerde yazarı çok başarılı buldum..
Kısaca romanı beyendimse de biraz durağan buldum..Biraz daha hikayenin kurgusunda  heyecan eksik idi..O da olsa idi tadından yenmezdi..
Okuyacak arkadaşlarıma şimdiden keyifli okumalar dilerim..

Sons of Scandal Serisi 
1. Never Trust a Scoundrel (2008) Evimdeki Yabancı 
2. Never Dare a Duke (2008)
3. Never Marry a Stranger (2009)





Hulya YILMAZ

29 Ağustos 2013 Perşembe

30 Ağustos Zafer Bayramınız Kutlu Olsun


Mustafa Kemal Atatürk'ün anılarından seçmeler...
Atatürk ve Mehmetçik...

   Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, zaferle beraber medeniyet nurlarını da taşıyan kahraman Türk Ordusu sadece silah zoruyla değil, sahip olduğu yüce değerlerle çağ açmış , çağ kapamış, üç kıtaya egemen olmuştur. Türk Ulusunun evladı olan Mehmetçik, bu yüce değerlerin temel unsuru olup , ulusal varlığımızın güvencesidir.

ATATÜRK diyor ki; "Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir. Her zaferin en büyük payı senindir."

Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün muharebe meydanlarındaki başarılarının sırrı Mehmetçik’le bütünleşmesinde aranmalıdır.



   Büyük Taarruzu başlattığımız 25/26 Ağustos 1922 gecesi... Yunan Ordularının Başkomutanı General Hacı Anesti, İZMİR’de kuş tüyü yastıklarda sabahlarken; Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, KOCATEPE’de Mehmetçik’le omuz omuzadır. Tıpkı Mehmetçik gibi, kaputunu üstüne çekerek, öylece sabahlar.

   Büyük Taarruzdan tam bir yıl önceki SAKARYA Meydan Muharebesinde de, göz yaşartan nice öyküler yaşanmıştır. İşte bunlardan sadece birisini, Garp Cephesi Kurmay Başkanı (Rahmetli Orgeneral) Asım GÜNDÜZ’den aktaralım:

"YENMEYEN TAVUK"

   O gün Duatepe’de düşmanın iniltisini sevinç gözyaşları ile kutluyorduk. Mürettep Kolordumuzun Kurmay Başkanı Hayrullah Bey, bir akşam yemeği hazırlamıştı. Ancak, ortada bir cılız tavuk ile, dört beş dilim siyah ekmekten başka bir şey yoktu.

   Dünden beri ağzımıza en ufak bir lokma girmemişti. Gazi Paşa, İsmet Paşa, Ben, Kazım Bey, sofraya bağdaş kurduk. Hayrullah (Fişek) Bey, Tevfik (Bıyıklıoğlu) Bey, Salih (Bozok) Bey biraz uzaktaydılar.

ATATÜRK, Kolordu Komutanı Kazım Bey’e dönerek:

Erlere yiyecek ne verebildiniz? diye sordu.

Kazım (Özalp) Bey şaşırdı, durakladı, Kurmay Başkanı’na dönerek:

- Hayrullah Bey, erlere ne verebildik? diye sordu.

- Efendim, dün sabah tedarik ettiğimiz buğdayı, kavurmaları için birliklere dağıtmıştık...

- Mustafa Kemal Paşa, biraz durakladıktan sonra ayağa kalktı ve tavuğa el sürmeden çadırına doğru yürüdü... Biz de onu takip ettik. Ne tavuk, ne de bir dilim ekmeğe el sürebilmiştik. O akşam hepimiz yine aç yattık...


BÜYÜK TAARRUZ VE BÜYÜK ZAFERDEN GÖRÜNTÜLER

    Topçularımızın 26 Ağustos sabahı Saat:4.30’da açtığı ateşle Büyük Taarruz başladı. İlk hamlede, Yunan Ordusunun elindeki tahkimli mevziler ele geçirildi ve 27 Ağustos’ta AFYON Kenti işgalden kurtarıldı. Yenik düşman, 27 Ağustos gecesi İZMİR’e doğru çekilmek istedi. Fakat, Fahrettin (Altay) Paşa komutasındaki süvarilerimiz düşmanın gerilerine sarkarak, çekilme yollarını kesmişti. 30 Ağustos günü, beş Yunan Tümeni DUMLUPINAR kuzeyinde çepeçevre kuşatılarak imha edildi. Bu çemberden kaçıp kurtulmayı başaran General Trikupis, 2 Eylül günü, UŞAK civarında yakalandı. Süvarilerimiz düşmanın haberleşme imkanlarını ve demiryolu bağlantısını kesmişti. Bu nedenle, Trikupis Hacı Anesti’nin görevden alınarak kendisinin "Küçük Asya Ordusu" Başkomutanlığına atandığını esir düştüğü birliğin komutanından öğrendi.

   Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, Mareşal rütbesine henüz terfi etmiş bulunan Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa ve Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa 3 Eylül günü UŞAK’ta iken, esir Yunan Generalleri Trikupis ve Diyenis 1’nci Ordu Komutanı Nurettin Paşa ile 4 ncü Kolordu Komutanı Kemalettin Sami (GÖKÇE) Paşa’nın arasında, Gazi M. Kemal Paşa’nın huzuruna getirildi. ATATÜRK esirlere yer gösterip, kahve ısmarladı ve sonra; "Nasıl oldu, anlatın?" diyerek, düşman tarafında yaşananları sorguladı...

   General Trikupis, Büyük Taarruzun başladığı gece AFYON da bir baloda eğlendiklerini; bir ucu KÜTAHYA’da, diğer ucu AFYON’daki Türk Taarruzunun Yunan mevzilerini süratle ezip geçtiğini; sele kapılmış gibi MURAT Dağı eteklerine sürüklendiklerini ve KIZILTAŞ Deresi yamaçlarında kapana kıstırıldıklarını, bütün çıplaklığı ile anlattı.

Bundan sonrasını bizzat General Trikupis’ten dinleyelim:
"Durumu anlamaya, telgraf hatlarımızı kullanmaya ve İZMİR’deki Başkomutanımızla bağlantı kurmaya dahi vakit bulamadık. (30 Ağustos gününe kadar) Toplarımızı az çok kullanarak, geri çekiliyorduk. Fakat, sırtımızı o yamaca (KIZILTAŞ yamaçlarına) dayadıktan sonra, kıpırdamaya dahi mecalimiz kalmadı... Öğleden sonra, topçumuzu da kullanamaz duruma düştük. Ancak tüfeklerimizi kullanabiliyorduk. Bir an geldi ki, tüfeklerimizi dahi ateşleyemeyecek şekilde, bir darlığa sıkıştırıldık... İşte o zaman, süngüleriniz parıldamaya başladı. Arkamız, önümüz, her yanımız süngü. Artık, sonumuz gelmişti. Atımı bile bulamadım. Ormanların içinde, yaya olarak yollara düştüm."

Esir Yunan Generali, bozgunu böylece anlattıktan sonra, Gazi’ye sorar:

"Peki, siz bu savaşı nereden yönetiyordunuz?

ATATÜRK yanıt verir: "İşte, tam o süngülerin parladığı yerden"

   Trikupis şaşırır, müthiş bir heyecana kapılır ve saygı ile doğrulur; "Savaş böyle kazanılır" der. "Yoksa, yüzlerce kilometre uzaklıktaki bir yattan, harita üzerinde pergelle ölçüp biçerek, savaş yönetilmez"...

ÖZETLEYECEK OLURSAK;

   Büyük İskender, Sezar, Napolyon gibi tarihte ün kazanmış nice liderler ihtişam içerisinde, göz kamaştırarak baş olmuşlardır. Ancak, onların başarıları kalıcı olmamış ve yaşamları hüsranla sonuçlanmıştır. ATATÜRK ise, tıpkı Mehmetçik gibi kibirsiz bir kahramandır. Bir anlamda O’da bir Mehmetçik’tir. O hem Mehmetçik ve hem de Ulusumuzun Ebedi Başkomutanıdır.

***************************************************************
   Afyonkarahisar hatlarının çözülmesi sonunda birkaç Yunanlı tutsak, geceleyin Mustafa Kemal'in çadırına getirilmişti. Bunlardan birisi, Mustafa Kemal'in doğup büyümüş olduğu Selanik'ten gelmişti. Yüz, kendisine yabancı gelmediğinden ve üniformasında da hiçbir bellilik görmediğinden kim olduklarını ve rütbelerini sormaya başlamıştı. 
- Binbaşı mısınız? 
- Hayır. 
- Albay mı? 
- Hayır. 
- Korgeneral mi? 
- Hayır. 
- Peki nesiniz? 
- Ben Mareşal ve Türk Orduları Başkomutanıyım! Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunanlı kekeledi: 
- Bir başkomutanın savaş hattına bu kadar yakın yerlerde dolaşması işitilmiş değil de!.. 


General SHERRIL
Kaynak: General Sherril - Atatürk Nezdinde Bir Yıl Elçilik, 1935
**************************************************************

   Atatürk, ünlü güreşçi Kurtdereli'ye ödül olarak 1000 liralık bir İş bankası çeki veriyor, ve çeki Mustafa Kemal Atatürk olarak imzalıyor tabii..pehlivan çeki bankaya götürüyor, kendisine 1000 lirayı ödüyorlar muazzam bir para!..ama Kurtdereli hala bekliyor...ne bekliyorsun? diye sorunca çeki beklediğini söylüyor. Parayı aldın, çek bizde kalacak. O zaman Kurtdereli, alın 1000 liranızı çekimi geri verin, onda Atatürk'ün imzası var diyor ve parayı geri verip, sevinçle çeki alıyor.
**********************************
****************************


   17 Kasım 1937 gecesi, Atatürk'ün Elazığ'a gelişi şerefine halkevinde bir toplantı düzenlenmişti. Birden kapı açıldı, Atatürk  binayı sarsan alkışlarla salona girdi. Yanında Başbakan Celal Bayar vardı. Herkes oturduktan sonra Celal Bayar salonun ortasına geldi ve:

"Arkadaşlar,
Düşman vatanın bağrına dayamış hançerini,
Yok imiş kurtaracak bahtı kara maderini..." dedi.

   Vatan evladı Mustafa Kemal ise Celal Bayar'ın okuduğu ve Namık Kemal'e ait olan bu beyite şöyle yanıt verdi:

Düşman vatanın bağrına dayasın hançerini
Bulunur elbet kurtaracak bahtı kara maderini...
******************************************************************************
İngiliz kralı VIII. Edward İstanbul'a Atatük'ü ziyarete geldiği zaman,
Atatürk kendisine bir akşam ziyafeti vermişti. Ziyafetten önce,
-"Bana İngiltere sarayında verilen ziyafetler ne şekilde olur,
onu bilen birisini, yahut bir aşçı bulunuz !...dedi.

Ve nihayet bu sofra merasimini bilen bir zattan öğrenerek sofrayı o
şekilde düzene koydular... Akşam kral sofraya oturunca kendisini kral sarayında zannederek memnun oldu. Atatürk'e dönerek:

- "Sizi tebrik eder ve teşekkür ederim. Kendimi İngiltere'de
zannettim" diyerek memnuniyetini bildirdi. Sofraya hep Türk
garsonlar hizmet etmekte idi. Bunlardan bir tanesi heyecanlanarak,
elindeki büyük bir tabakla birdenbire yere yuvarlandı. Yemekler de
halılara dağıldı.

Misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildiler. Fakat Atatürk Kral'a:

- "Bu millete her şeyi öğrettim, fakat uşaklığı öğretemedim!"
dedi. Bütün sofradakiler Atatürk'ün bu sözlerine hayran oldular.
Atatürk garsona da "vazifene devam et" emrini verdi.

*********************************************************************************
Yugoslav Kralı Aleksandr, Balkan Atlantı'nın imzasını takip eden günlerde memleketimize gelmişti. Atatürk'le sohbeti sırasında, şahsına ve Türk Milleti'ne karşı duyduğu yakınlığı ve iyi hisleri ifade için dedi ki:

"-Cihan Harbini takip eden mütareke günlerinde, İtilaf devletleri Yunanistan'dan evvel Türkiye'yi işgali bana teklif etmişlerdi. Fakat hiç tereddüt etmeden bu teklifi reddettim, bunun üzerine Yunanlıları tercihe mecbur kaldılar."

Mustafa kemal muhatabının sözlerini sükunetle dinledi ve birden yerinden kalkıp, muhatabını şaşkınlık içinde bırakarak elini sıktı:

"-Size ve milletinize geçmiş olsun Ekselans..." dedi.

Ve anlatmak istedi ki, Türk topraklarına saldıran kim olursa olsun akibeti değişmeyecekti!.


ASKERLE GÜREŞ

Bir gezisinde, Kolordu binasının kapısında aslan yapılı bir Mehmetçik gördü. Çağırdı ve güler yüzle sordu:
- Sen güreş bilir misin?

Yanındakilerden en kuvvetli görünenlerle Mehmetçiği güreştirdi. Genç asker her zaman üstün geliyordu. Çok neşelendi, ayağa fırladı.

Ceketini çıkarıp Mehmet'e ense tuttu:
- Haydi, bir de benimle güreş!

Katıksız ve temiz Anadolu çocuğu Ata'sının yüzüne hayranlıkla baktı:
- "Atam," dedi. "Senin sırtını yedi düvel yere getiremedi. Bir Mehmet mi bu işi başarır?"

Gözleri doldu ve ağlamamak için gülmeye çalıştı.





28 Ağustos 2013 Çarşamba

Ayaklı Bela - Jamie McGuire



Kitap Adı : Ayaklı Bela
Yazar : Jamie McGuire
Orjinal Adı: Walking Disaster
Goodreads Puanı :5/4.27
Puanım: 5/3,5

Jamie McGuire'nın Beautiful Serisinin ikinci kitabı Ayaklı Bela kitabı ilk roman Tatlı Bela ile olay ları ve kurgusu aynı idi..İlk kitap da olaylar Abby Abernathy gözünden anlatılıyordu..Travis Maddox'un duygu ve düşüncelerine yazar yer vermemişti..Tıpkı Gray serisindeki gibi..Ben bu tip anlatıma pek ısınamadım sevemedim..Birden olaylar birincil şahıs tarafından da anlatıldığında da sevmiyorum olayları..Kitabı çok sevemediysem giremiyorum olaylara bu da benim zayıf yönüm olsa gerek..

Fakat ikinci kitabı daha başarılı buldum.Gerek anlatım gerek çevri daha iyi idi..İlk romandan daha duygusal idi..Olayları Travis'in yönünden okumak daha zevkli idi..Ama yine de bence bu hikaye tek kitap halinde ikilinin bakış açılarından verilse daha iyi olurdu..Yazar burada sanırım işin maddi yönünü düşünerek ikinci kitabı yazmış ve modaya uymuş..

Romanda en beğendiğim bölüm Travis'in annesini çok küçükken kaybettiği andaki ruh durumunu yansıttığı sahne idi..Romanın en can alıcı ve duygusal sahnesi bu sahne idi  bence..Okurken çok duygulandım..Ufacık bir çocuğun ağabeyleri ve kardeşleri ile annelerini kaybettikleri sahne acılarını,duygularını ve babalarının bulunduğu durumu yazar çok iyi yansıtmıştı..

Tatlı Bela'yı ilk okuduğumda bu türün bana göre olmadığını (New Adults ) belirtmiştim..Düşüncem iyice pekişti..Buradaki aşk her ne kadar güzel de olsa saplantılı idi..Bence...Aşkı çok güzel hissettiriyorsa da bu iki gencin birbirlerini bu kadar hırpalamaları beni sinir etti..Bazı yerlerde Travis bazı yerlerde Abby'ye müthiş sinirlendim..Yine de sona doğru iyi toparladı..

Romanın sonunda sürpriz bir son vardı..Orasını da seveceksiniz..Romanın başına ve sonuna yazar ekleme yaparak kurguyu biraz daha toparlayarak ikinci romanı yazmış..Bir daha okur muyum? Hayır...Ama gençler bu romana bayılacaklar..Ondan eminim...
Çünkü bu roman gençleri romanı...


23 Ağustos 2013 Cuma

Hovarda - Katherine Ashe

Orjianal Adı: Captured By A Rogue Lord 
Yazar : Katherine Ashe
Yayın Evi : Epsilon Yayınevi
Sayfa::389
Goodreads Puanı:5/3,71
Puanım :5/4








Oldum olası korsan ve gemi hikayelerini çok sevmişimdir.İçinde bu konuları içeren kitap filmlere kesinlikle dayanamıyorum..Bu konuda benim favorim Johanna Lindsey'dir her zaman.Sanırım bu kitabın konusunu o işleseydi çok daha başarılı bir roman çıkabilirdi..
Belirtmeden geçemeyeceğim Hovarda romanını çok beğendim Katherine Ashe devamlı takip edeceğim yazarlardan olacak.Johanna Lindsey'i çok sevdiğimden bu konuyu o nasıl işlerdi merak ettim...Katherine Ashe Genç bir yazar son zamanlarda çıkan  yeni yazarların içinde en beğendiklerimden onu da belirteyim..İki karakter de güçlü baskın karakter idi..Özellikle kadın karakter o çağa göre silik olmayan ne istediğini bilen dönemin genç kızlarından oldukça farklı tipik genç kızlardan değildi..Belki biraz çağın ilerisinde idi..Anaç özelliği de vardı kardeşlerini koruyan bir karaktere de sahipti..Yıllar önce kaçakçılar tarafından kaçırılan kız kardeşini arıyordu..
Romanın kurgusu güzeldi ama bazı yerlerde daha ayrıntılı işlemeli idi bence..Özellikle Serena'nın toyluğu zamanında yaşadığı ilişkisinden daha ayrıntılı bir anlatım isterdim..Bazı macera sahnelerinde de yazar kitabı uzatmamak için çok fazla işlememiş idi.

Fakat hikayedeki aşkı hissederek okudum derinliği olan bir aşk hikayesi  vardı romanda.Hikayenin kahramanlarının saklamaları gereken sırları korumaları gereken ailesi vardı.
İkili bir hayat süren Savege Kontu Alex Savege'in ikili bir yaşamı vardı..Görünüşte bir asilzade idi..Bir ikizi onuru lekelenmiş bir  kız kardeşi ve annesi vardı..Kız kardeşinin onurunu lekeleyen adamdan intikam almak isterken kendisini efsane Kaptan Kızıltaş olarak buluyordu.Kendisinden bir kaç dakika geç doğan oğlan kardeşi de Aaron Savage ise Kont olamayan ikinci çocukların yaptığını yaparak savaşa katılmış oradan sakat olarak geri dönmüş idi.Bu konuda  Alex savaşa gitmesine sebep olduğu için büyük bir vicdan azabı çekiyordu..

Vee Serena Carlyle annesinin ölümünden sonra ikinci evliğini yapar babası..Üvey annesi sert soğuk sinsi bir kadındır Davinia Carlyle romanda en nefret ettiğim karakter idi..Gözü doymak bilmeyen bunun için kendi öz çocuklarını bile kullanmaktan çekinmeyen çok kötü bir anne..Serena zamanında yaşamış olduğu bir ilişkiden dolayı evlenmemeğe karar vermiş bir genç kadın.Çok sevdiği annesinden oldukça yüklü bir miras kaldığı için kendine ait parası da var..Kardeşlerinin hepsine sahip çıkmış onlarla çok iyi anlaşıyor.Üvey erkek kardeşi Tracy Lucas ile oldukça iyi bir arkadaş.Ondan küçük olan Charity'i koruması altına almış.Kendi öz annesinden bile korumaya çalışıyor..Yıllar önce  kaçakçılar tarafından küçük kız kardeşini arıyor Violeti..Kardeşinin kaçırılması annesini hayattan koparmış olması o eski mutluluklarının bozulması Serena'da kardeşini bulmak için saplantı olmasına sebep oluyor.
İşte bu şartlarda Davinia Carlyle'nin amacı kızının Kont Alex Savage ile evlendirmektir..Kocasını bu konuda yönlendirip bu evliliğin olması için her şeyi yapmaya kararlı..Alex ailenin kötü kızı Serena'dan etkileniyorsa da,Davinia'nın oyunları ile Charity ile nişanlanmak zorunda bırakılmaya çalışılıyor..Yani kelimenin tam anlamı ile iki kadın arasında kalıyor..
Serena ise bu adamdan ne kadar etkilense de mevcut durumu evliliğe uygun olmaması kız kardeşinin üzülmemesi için elinden geleni yapmaya çalışsa da,üvey annesinin müdahaleleri babasının umursamazlığı yüzünden oldukça sıkıntılı zamanlar geçirir..
Oldukça sevdim bu hikayeyi. Historical sever arkadaşlar özellikle korsan hikayelerini sevenler bence keyif ile okuyacaklardır...Keyifli okumalar dilerim...



Rogues of the Sea
1. Swept Away By a Kiss (2010) Kapıldım Sana
2. Captured By a Rogue Lord (2011) Hovarda
3. In the Arms of a Marquis (2011)


22 Ağustos 2013 Perşembe

Virgin River-Robyn Carr




Aşk Yeniden Virgin River Robyn Carr
Orjinal Adı : Virgin River
Yayıncı : Epsilon Yayınları
Goodreads Puanı: 5/4,11
Puanım :5/5


Hayatınız da bir dönem olmuştur ki sıfırdan başlamak istemişsinizdir..Çoğu kişi bunu gönülden istediği bir dönem olmuştur. Virgin River Aşk Yeniden'de tam da bu temalarda..İkinci bir başlangıca ihtiyacı olan bir erkek bir kadın.Hikayede sadece bu iki kahramanın değil.Sevdiğim tarafı yan karakterler oldukça baskındı bu hikaye de..Onların da hikayeleri vardı.Sımsıcak küçük bir kasaba ortamında hayata yeniden başlama hikayesi..

Yazarın kalemini oldukça beğendiğimi söylemeliyim okuyan bazı arkadaşlara Nora Roberts'i anımsatmış bana  Nora Roberts'i hissetirse de  Debbie Macomber'i daha çok hatırlattı nedense....


Bitmesin istedim çok kısa geldi daha 392  sayfa olsa okurdum aslında.Ama bu 20 kitaplık bir serinin ilk kitabı..Hepsini yayınlayabilecek mi yayın evi? Ondan şüpheliyim işte..Çünkü bu roman Ağustos-2012'de çıkmış..İkinci kitapdan hala  bir haber yok maalesef..


Romanın erkek kahramanı Jack Sheridan Bay Mükemmel kusursuz bir erkek..Eski bir deniz piyadesi Orta Doğu'daki Irak,Afganistan savaşlarında bulunmuş.O savaşlarda büyük acılar yaşamış bir adam..Virgin River'e huzur bulmaya gelmiş orada kasabanın tek barını lokantasını işletiyor..Şİmdiye kadar hiç bir kadınla ciddi ilişkide bulunmamış..İş ciddiyete binmeden ayrılmasını bilen ama birlikte olduğu kadına değil fiziksel düşünce olarak bile ihanet etmeyen bir erkek..Büyük de bir aileye sahip. Kardeşleri ve yeğenleri ile çok iyi anlaşıp görüşüyor.

Romanın kadın kahramanı da Melinda Monroe Los Angeles'te acil serviste doktor kocası Mark ile pratisyen hemşirelik yapıyordu..Kocası ile çocuklarının olması için tedavi görüyordu..Uzmanlık alanı da ebelik olan Mel kocasını alışveriş için gittiği bir markette  silahlı soygun sırasında vurularak öldürülür..Mel için hayat bitmiştir..Tüm umutları yerle bir olmuş yaşama sevinci kalmamıştır..Birde buna Los Angles'teki suç ve soygunların stresi yüzünden markete bile çıkamaz hale gelmesi Mark'ı kaybettikten sonra yaşadığı acılar ile başa çıkamaması yüzünden yeni bir başlangıç yapmaya karar verir..Kız kardeşi onu yanına Dakota'ya çağırmakta yeni başlangıcı yanında yapmasını istemektedir..Fakat Mel hiç olmayacak bir şeyi yapar Amerika'nın unutulmuş kasabalarından Vrigin River'e ait bir ilanı görür görmez rotasını oraya çevir..

İlan çok da ilgi çekicidir:
“Altı yüz nüfuslu Virgin River kasabasında çalışacak bir ebe/uzman hemşire aranıyor. Kaliforniya’nın ulu ağaçları ve ışıl ışıl ırmakları arasında bir fark yaratmak istemez miydiniz? Hem de kulübenize kira ödemeden?”

İşte bu ilanı görünce pılısını pılını toparlayıp Virgin River'e gider.Ancak şartlar hiç de ilandaki gibi değildir..Ona söz verilen kulübe bir harabe birlikte çalışacağı doktor ise huysuz ve alkolik bir ihtiyardır...Değil burada yeni bir hayat kurması bir gece kalması bile mümkün değildir..Ertesi gün hemen ayrılmaya karar verir..
Ancak sabah kalktığında kulübenin önünde bir bebek bulunca işler değişir..
Kesinlikle Tavsiyemdir..Epsilon Yayınları'ndan beklentim bu seriyi daha kısa aralıklar ile çıkartmaya
başlamaları..



Virgin River Serisi

1. Virgin River (2007) Aşk Yeniden 2012
2. Shelter Mountain (2007)
3. Whispering Rock (2007)
4. A Virgin River Christmas (2008)
5. Second Chance Pass (2009)
6. Temptation Ridge (2009)
7. Paradise Valley (2009)
8. Under the Christmas Tree (2009) (in That Holiday Feeling)
9. Forbidden Falls (2009)
10. Angel's Peak (2010)
11. Moonlight Road (2010)
12. Midnight Confessions (2010) (in Midnight Kiss)
13. Promise Canyon (2010)
14. Wild Man Creek (2011)
15. Harvest Moon (2011)
16. Bring Me Home for Christmas (2011)
17. Hidden Summit (2011)
18. Redwood Bend (2012)
19. Sunrise Point (2012)
20. My Kind of Christmas (2012)








18 Ağustos 2013 Pazar

Celeste Bradley




Kitap Adı : Gönlünü Kimseye Kaptırma
Yazar : Celeste Bredley
Sayfa : 432
Yayın Evi : Epsilon Yayınları
Goodreads Puanı :5/4
Puanım :5/4



Celeste Bradley'in Gönlünü Kimseye Kaptıma romanını genel olarak çok beğendim..Yalancılar Kulübü Serisinin ilk romanı Yazarın kalemi biraz Amanda Quick biraz Stephanie Laurens biraz Liz Carlyle Biraz Andre Kane'i anımsattı bana.
Fakat Celeste Bradley'in kalemi mizahi olarak daha kuvvetli.Kısaca yazarı kalemini beğendimse de başlarda hikayenin içine giremedim ilk 50 sayfasında tutuktu hikaye..Sonradan açıldı aman ne açılış aktı hikaye..Hikayeden ve kitaptan başlardaki tutukluk ve koca şapkalı kadın kapak dışında çok  memnun kaldım...Kitabı okurken bazen çok duygusallaşıp bazen de kahkahalar ile bazen de en sıkı casus hikayelerine nal toplatacak kurgu ile okuyorsunuz..Bir de bu Regency Dönemi yani 1813'lü yıllarda geçiyor..Hali hazırda Napolyon ile savaşlarının sürdüğü yıllarda.. 

Kısaca bence bu beş kitaplık  seri sık sık arka arkaya çıkmalı.Umarım yayın evi serinin diğer kitaplarını çok geciktirmez..Serinin ikinci kitabı da çıkmış ama ilk kitap kadar çok beğenilmemiş..Aldığım bilgilere göre bu seri bağımsız olarak da okunabiliyormuş..Yine de seri okunmaya değer bir seri bence..Özellikler Historical severlerin çok beğeneceğinden eminim..Aşk,Macera,polisiye,casusluk,savaş temaları ile süslü bu kitabı bence kaçırmayın..

Serinin ikinci kitabı Hayallere Kapılma'yı da en kısa zaman da okumak istiyorum...

Konusuna Gelince :

Bu gerçekten bence iyi bir hikaye, iyi tempolu ile çekici karakter. Agatha ve Simon harika bir karışım alfa erkek ve yalancı  hoşgörülü  sevgilisi. 

Romanın kadın kahramanı Agatha'yı sevdim..Cesur, iradeli!bir genç kadın  Ancak, o saf değil kesinlikle ..İnatçı ,ne istediğini bilen kesinlikle kül yutmayan bir karakter.Erkekleri büyülemek , bilgi almak hamurunda var..Başının çaresine bakmayı da çok iyi biliyor..Kimseye de muhtaç değil kendilerine kalan mirası katlayarak zengin olmuş..Ama yüreği sevgi dolu ve sadık..Özellikle Ağabeyi James Cunnigton'a..ONdan uzun zaman haber alamayınca Londra kazan o kepçe ağabeyini aramaya başlıyor..Elindeki tek delil ağabeyinden son gelen mektu

Simon Rain ,gerçek ismi ile Simon Montague Raines  atılgan bir kahraman. Bazen de bir odun..Sevgi nedir görmemiş..Çok kötü bir çocuklu geçirmiş. Aç kalmış..Fahişelik yapan annesinin hayat stili yüzünden sokaklarda perişan olmuş ..Sonunda kendini asilzade bir Lordun kanatları altında bulmuş..Ama sanıldığı gibi sevgi aile ortamında büyümemmiş  aç kalmaktan kurtulmuş..O yüzden kendini kurtaran adamı hiç bilmediği,görmediği  babası yerine koymuş..Fakat bu adam ondan  bir casus  çelik iradeli duygusal olmayan kelimenin tam anlamı ile görev adamı yaratmış..  
Simon  Fransız asıllı  ama İngiltere hükümeti adına çalışıyor.Yalancılar Kulübu adı altındaki casus örgütünün beyni..Lakabı ''Sihirbaz''..Agatha'nın ağabeyi James'in  amiri pozisyonunda..James'in kendilerine ihanet ettiğini düşünüyor..O yüzden onun tüm hayatını hesaplarını incelerken Agatha ile karşılaşıyor..Onun kim olduğunu bilmediği James'in dosyalarında da onunla ilgili bir bilgi olmadığı için  AGatha'yı James'in metresi sanıyor...
Agatha onu baca tamircisi sanıyor ve işler karışıyor..Hem de fena halde..

Kısaca yazarı Historical ile polisiye ve macerayı sevenler bence epeyce sevecekler..Bence bu güzel kitabı kesinlikle kaçırmayın...


Liar's Club
1. The Pretender (2003) Gönlünü Kaptırma
2. The Impostor (2003)  Hayallere Kapılma 
3. The Spy (2004)
4. The Charmer (2004)
5. The Rogue (2005)



16 Ağustos 2013 Cuma

Cesaretin Var Mı?- Vicky Dreiling

Adı: Cesaretin Var mı?
Yazar : Vicky Dreiling
Yayın Evi : Koridor Yayınları
Sayfa : 400
Goodreads Puanı:  5/,387
Puanım : 5/3,5


Yazarın How To Serisinin İlk Kitabı  idi Cesaretin Var mı?
Genel anlamda yazarın kalemini beğendim oldukça akıcı yazıyor.Kitabı ilk okumaya başladığımda Candace Camp'in Çöpçatan serisi aklıma geldi çünkü romandaki kadın kahramanımız bir çöp çatan idi..Erkek kahramanımız da bir dük..Hikayenin diyalogları oldukça iyi idi. Kitaptan çeviriden ve editten kaynaklı bir kusur da yoktu bence..Hatta dönem ile ilgili açıklamalar oldukça başarılı bir şekilde dip not olarak verilmişti..


Ama hikayede aşkı tam olarak hissedemedim olay döngüsü vardı anlatım çok iyi idi ama maalesef aşkı pek de bulamadım..


Yazar ikili arasındaki çekimi tam olarak yansıtamamıştı bence ..Bir de Çöpçatanından etkilenen  bu asilzade için sosyetenin diğer genç kızları yarışmaya giriyordu..Ama maalesef ki en başta bu genç kızların şansları yok du çünkü baştan itibaren adaletsiz bir yarışma idi  Çöpçatanı aklından çıkaramayan bu genç adam bu kızlarla sadece oyalanıyordu bence...
Ama genel anlamda hikaye güzeldi. Okurken keyif ile okudumsa da tekrar okunacak kitaplarımın arasına girmedi..

Romanın Konusuna Gelince
Shelbourn Dükü Tristian unvanın devamı ailesinin geleceği için bir eş bulmaya karar verir..Bunun içinde yelpazesini kazara kırarak tanıştığı Lady Tessa Mansfield'den yardım ister çünkü evde kaldığı farz edilen bu kadının işi çöpçatanlıktır..Daha önce bu konu da annesinden yardım istemiş ama hayır cevabı almıştır..Fakat ikili tanışır tanışmaz birbirlerinden oldukça fazla etkilenmişlerdir.
Tessa aslında oldukça güzel bir gen kadın da olsa nedense kendisini çok çirkin bulmaktadır..Bunda en büyük sebep de geçmişinde değer verdiği kişi tarafından aşağılanmış olmasıdır..bu kişi ve geçmişinde yaşadığı bir olay yüzünden evlenmemeye karar vermiş başından geçen bu olayı da bir sır gibi saklamaktadır..Onunla ilgilenen erkekleri de şimdiye kadar da başarı ile savuşturmuştur..Taa Tristan ile karşılaşıncaya kadar...Onu bir türlü kendisinden uzaklaştıramamış hatta hiç bir erkekle yakınlaşmadığı kadar yakınlaşıp onunla oldukça da iyi bir arkadaş,dost olurlar...
Tristan ise aşka ve evliliğe inanmayan bir genç adamdır..Buna en büyük sebepse annesini aldatan babasının sebep olduğu olaylar ve annesini aşağılamasıdır. Ama annesi hala daha babasını büyük bir sevgi ile hayranlıkla anmaya devam etmesi onu bazen çileden çıkarmaktadır..Kendisinden küçük bir de kız kardeşi vardır o da evliliğe pek sıcak bakmamaktadır..Ağabeyinin yakın arkadaşı Hawk ile oldukça da samimidir..
Serinin ikinci kitabının kahramanları da onlar belirtmeden geçemeyeceğim..
Genç kızların bu yakışıklı genç Dük ile evlenmek için girdikleri yarışma ve yapılan entrikalar oyunlar oldukça eğlendirici ve düşündürücü idi....Zaman geçtikçe çöpçatanlığı yapan Tessa'yı bir rakip olarak da görmelerini ilginç buldum aslında..Kısaca sosyetenin genç kızlarının bu acımasız yarışmada yarıştırılmaları dönemi oldukça iyi yansıtıyordu bence..Bunu diğer okuduğum kitaplarda da görmüştüm..Ama oldukçada acımasız bir uygulama olduğunu belirteyim..
Hikayenin sonlarına doğru geçmişini saklamak için olağan üstü çaba gösteren Tessa'nın buna engel olamaması  geçmişinin açığa çıkması bu yüzden Tristan'a açıklamak zorunda kalması yüreğimi oldukça da burksa da  hikayenin sonlara yakın sahnesinde yarışmanın sonucunu açıklandığı sahneyi çok beğendiğimi söylemeden geçemeyeceğim..O sahnede çok duygulandım..
Kısaca konusu değişik güzel bir romandı..Yazar bazı yerleri çok iyi kurgulamış duygusal sahnelerde bence başarılı olamamıştı..Bu  konudaki bir hikayeden daha güzel duygusal sahneler olabilirdi bence..Yine de takip edeceğim bir yazar olacak..Bir kitabını daha okuyup kararımı öyle vermeyi düşünüyorum...Historical sever arkadaşların beğeneceğini tahmin ediyorum..Okuyacak arkadaşlara keyifli okumalar..
http://www.youtube.com/watch?v=YVELRV6Bjr0&feature=youtu.be

 How To Series
01. How to Marry a Duke (2011) Cesaretin Var mı_
02. How to Seduce a Scoundrel (2011)
03. How to Ravish a Rake (2012)


10 Ağustos 2013 Cumartesi

Ağustos Mystery ve Historical Harlequinler


Yasaklı Gece -Sophia James
Orjinal Adı : One Illicit Night
Yayın Evi :Harlequin Türkiye
Goodreads Puanı: 5/3,54
Puanım 5/4

Sophia James'in Dört kitaplık Wellingham  serisinin üçüncü kitabı idi..Ailenin kötü çocuğu Cristo Wellingham'ın hikayesi idi...Babası tarafından sevilmdğinin düşünen bir gencin hayatını nasılda tehlikeli boyutlara taşıyabileceğini anlatan bir hikaye idi..Aslında hikayenin kurgusu olağan üstü değildi ama bu yazarın anlatımındaki derinlik ve sadelik çok hoşuma gidiyor..Elime aldığımda hiç sıkılmadan rahatlıkla okudum..Romandaki kadı karakter de Cristo'nun ölümüne sebebiyet verdiği Nigel'in kız kardeşi ile Paris'te yollarının kesişmesi ile başlıyordu..Ona bir fahişe olarak sunulan körkütük sarhoş genç kızdı Elanor. Karşısındaki adamdan çok etkilenmişti ama fahişe olmadığını da söyleyemeyecek kadar da sarhoştu..Cristo'da fahişe sandığı bu kadından etkilenince aralarında bir ilişki yaşanır..Ama bu genç kadın bir bakiredir Cristo birileri tarafından oyuna getirildiğini anlar..Fakat o gece birbirlerinden ayrılamazlar..
Veee sonra bir daha beş yıl sonra karşılaşırlar..Cristo kendine yeni bir hayat kurmak için ana vatanına dönmüştür..Bir davette karşılaşmaları ikisi içinde büyük sürprizdir..İkisi de birbirini unutmamış, Cristo yıllarca Fransa'da Elanor'u aramış ama onu anavatnında karşısında evli bir kadın olarak bulunca şaşkına uğramıştır..Elanor'da o geceyi unutmak istese de kocası sayesinde kendine yeni bir yaşam kurmuştur..Ama aralarında görmeleri gereken hesaplar ,yanıtlanması gereken sorular vardır...Çok severek okudum..Historical seven arkadaşların seveceğini tahmin ediyorum...
******************************************************


Orjinal Adı : Lord of the Vampires
Yazar : Gena Showalter
Yayın Evi : Harlequin Türkiye AŞ.
Goodreads Puanı : 5/3,90
Puanım 5/4
Royal House of Shadow Serisi Gena Showalter'in hikayesi Kara Gönülçelen . ile başlıyor..Bu seride Raintree Serisi gibi her hikayeyi farklı bir yazar yazmış..Müthiş bir hikaye idi..Hikaye su gibi aktı desem yalan olmaz..Vampirler,cadılar,büyücülerin bol olduğu bir macera idi..Aksiyon macera sahneleri müthişti..Paranormal  olan bu seriyi çok sevdim.Daha 224 sayfa olsa okurdum.Bu seride  sıkılmayacaksınız bunu garanti ederim  Gena Showalter o muhteşem kalemini iyi çalıştırmış..Birde bu hikayenin içine tutkulu muhteşem bir aşk eklemiş..Nicolai Elden'in varisi Vampir bir Lord....Kan Büyücüsü  tarafından ailesi katledildikten sonra ele geçirilip hafızası siliniyor Köle pazarına düşürülüp Delfina'nın kötü prensesi tarafından  ve Seks Kölesine dönüştürülüyor..Hafızasını kaybetse de hep bir şeylere olağan üstü derecede öfkeli ve kızgındır..Jane ise anne ve babası ve kız kardeşini, korkunç bir araba kazasında kaybeder... O tek kurtulandır Tekrar iyileşmesi ise uzun bir zaman almış vücudunun kırılan tüm kemiklerinin oturması ona çok acı çektirmiştir...Vampirler üzerinde de araştırmalar yapmıştır..Bir gün bir kitap keşfeder o kitapdaki Vampir tarafından ona gitmesi için devamlı çağırılmaktadır..O davete bir gün uyar ve kendini birde hiç bilmediği bir dünyada Delfina'da bulur hemde kötü yürekli prenses klığında..Kendisini bir prenses ile karıştırmaktadırlar...Sonunda onu çağıran Nicolai ile karşılaşır..Bu olağan üstü adamın anlattıkları ve üstündeki etkisi inanılmazdır...Müthiş bir macera idi kesinlikle tavsiye ediyorum....


Royal House of Shadow Serisi

1-Kara Gönülçelen / Lord of the Vampires by Gena Showalter  

2.Lord of Rage by Jill Monroe

3.Lord of the Wolfyn by Jessica Andersen

4.Lord of the Abyss by Nalini Singh


9 Ağustos 2013 Cuma

Anlatacak Kimse Kalmadı-Karen Rose



Anlatacak Kimse Kalmadı
Yazar Adı : Karen Rose
Orjinal Adı No One Left To TellYayın Evi : Kanes Yayınları
Goodreads Puanı : 5/4,15
Puanım : 5/4,5

Karen Rose yeni tanıştığım bir yazar romantik Gerilimin en iyilerinden de olduğu belli olan bir yazar..Kitaplarını okumayı keşke bu kadar geçe bırakmasa idim..Baltimore Serisinin ikinci kitabı olan Anlatacak Kimse Kalmadı ilk kitap Bana Aitsin ile çok bağlantılı değilse de yine de seri de olan emniyet mensuplarının özel hayatları bağlantılı idi..


İlk Kitapda ki J.D. Fitzpatrick ve Lucy Trask  bu hikayede de vardı ve nişanlanmışlardı..İlk romandaki Clay Maynard J.D'nin ortağı Stevie Mezzeretti  , Lucy'nin kulüp ortakları arkadaşları da vardı..Yazarın kalemi çok güçlü bence Sandra Brown ve Linda Howard'a benzese de tam anlamı ile benzemiyor..Karen Rose'ın kurgusu daha kapsamlı ve daha ayrıntılı..Cinayet sahneleri daha aksiyonlu ve kanlı. Yazar olayları bir oya gibi ince ince kurguluyor.Aksiyon sahneleri çok hareketli, hikayedeki katili okudukça hemen tahmin edemiyorsunuz fakat nedense bu hikayede yanılmadan tahmin edebildim..Bir de yazar aşk ve tutkuyu hikayeye oldukça iyi harmanlıyor o yüzden ortaya müthiş bir gerilim,aksiyon,tutku unsurlarından oluşmuş okuması büyük bir zevk olan bir hikaye çıkıyor..Devamını bir an önce okumak istiyorum bu kitaptan sonraki hikaye savcı Daphne Montgomery'nin hikayesi bu hikayede sıra dışı kıyafetleri renkli kişiliği ile oldukça renk kattı hikayeye ..Asıl benim beklediğim ise  Şubat 2014 'de çıkacak olan hikaye ise Clay Maynard ve Stevie Mezzeretti'nin hikayesi..Kanes yayınları umarım bu seriyi geciktirerek yayımlamaz...



Konusu na Gelince : Baltimore sokaklarında geçen bu hikayede İlk romandan hatırladığımız Eyalet başsavcısı Grayson Simith ve Paige Holden'in hikayesi..İkisinin de kendilerine ait sırları var..
Olay önce bir seks partisi verilirken tehdit ettiği kişi tarafından öldürülen Crystal ile başlıyor..Öldürülen bu genç kadının cinayeti başkasının üstüne yıkılmıştır.Bahçıvan Ramon Munoz ..


Aradan beş yıl geçer Ramon suçsuzluğunu kanıtlayamadığı gibi karısı tarafından aldatılmış olduğuna inandırılmıştır..İşte hikaye de Elena Munoz'un vurulduğu sahneden başlar..Olaya Paige Holden  tanık olur Elena Munoz'un son anlarına tanık olur eline bir flash disk bırakarak ölür...Bu sahne bir amatör tarafından görüntüye çekilerek youtube'e  yüklendikten sonra tam anlamı ile açık hedef haline gelir...
Paige aslında  acemi bir dedektiftir daha önce iş arkadaşı gözlerinin önünde öldürülmüş kendisi de  mutlak bir ölümden dönmüştür..Fakat yaşadıklarından sonra onda hastane fobisi de oluşmuştur..Bu olaylardan sonra arkadaşı da olan Clay Maynard' ile çalışmaya başlar.. Maynard'ın iş ortağı Bana Aitsin romanında korkunç bir şekilde öldürülmüştü işte o olayların etkisi ile Clay yeni çalışma arkadaşına karşı aşırı korumacı olsa da önleyemeyeceği şeylerde vardı..
Açık hedef haline gelen Paige Eyalet Baş Savcısı ve Ramon Munoz'u hapseden Grayson Simith ile görüşmeye karar verir..İkili  Paige'in saldırıya uğramasından sonra olaylar üzerinde çalışmaya karar verirler.. Olaylar tam anlamı ile sırlar yumağıdır. Araştırdıkça kendilerini daha büyük tehlikelerin içinde bulmaya başlarlar ..Bu olaylarda suçluların içinde polislerin de olduğu muhtemel bir çete olabileceğinden şüphelenirler..Art arda cinayetler işlenmeye başlar araştırdıkça da başka ölen kişilerin de ölümleri bu olay ile bağlantılı olduğunu fark ederler..Olayların boyutu büyümeye başlar tehlike de artar...Artık  hayatları tehlike altında dır kendilerine ait sırları da...



Bu olaylar ve sırlar ikisini arasında ki çekimi kuvvetlendirir.Grayson hayatının bazı dönemlerindeki sırları saklamak için hayatına giren kadınları ilişki fazla ilerlemeden çıkarmayı seçerek kimse ile tam anlamı ile ciddi bir ilişki yaşamamıştır..Buna da engel olmuştur.
Paige ile karşılaştıktan sonra ona duyduğu hisler ve çekim ile bunun diğerleri gibi pek de kolay olmayacağı ortadadır..
Paige ise geçmişteki hatalarından dolayı yaşadığı kötü ilişkileri sıfırlamak için hayatına uzun zamandı kimseyi sokmamıştır..Bundan böyle birlikte olacağı insan özel olmalıdır..
Çok beğenerek severek okuduğum bir roman oldu Anlatacak Kimse Kalmadı ve Karen Rose kesinlikle takip edeceğim bir yazar olacak..Polisiye sever arkadaşların bu yazarı seveceğinden kesinlikle eminim....