21 Kasım 2015 Cumartesi

Pazartesi Düğünümüz Var- Catherine ByBee




Orijinal Adı : Married By Monday
Edisyon Adı : Pazartesi Düğünümüz Var
Yazar : Catherine ByBee
Yayınevi : Novella Yayınları
Çeviri : Gülfem Çırak 
Goodreads Puanı : 5/3,99
Puanım : 5/4,5



Tanıtım :

Yedi gün, yedi düğün Carter Billings 

Carter Billings
, sarı saçları ve istediği her kadını elde edebilecek yakışıklılığıyla tam da Hollywood’a layıktır, fakat o Kaliforniya eyaleti valiliğine adaylığını koymuştur.Ve artık bir yuva kurup çocuklarının babası olması gerektiğini anlamıştır. Gizliden gizliye hoşlandığı Eliza Havens, heyecanı ve tutkusuyla tam da onun istediği eştir, ama Eliza onunla evlenmek isteyecek son kadındır. Hatta Carter’la aynı odada olmaya bile katlanamıyordur. 


Eliza Havens 
Arzularına teslim olmaktansa Carter’ı kendisinden uzaklaştırmak Eliza için daha kolaydır. Hayatını, Samantha’nın çöpçatanlık şirketinden kazanan Eliza kesinlikle ama kesinlikle evlenmek istemiyordur. Ayrıca geçmişine dair sırları hayatına birini sokmasını engelleyecek kadar tehlikelidir. Carter ikisinin sorunları için de hızlı çözümler bulmuştur, fakat ona evet demek, âşık olmaya başladığı adamı tehlikeye atmak demektir.


 Carter ve Eliza şimdi her şeye rağmen bir karar vermelidir, çünkü bilirsiniz aşkın olduğu yerde tehlike ve sır diye bir şey yoktur. “Catherine Bybee’yi henüz en sevdiğiniz yazarlar listenize eklemediyseniz, bu kitabı okuduktan sonra kendinizi bunu yapmaya zorunlu hissedeceksiniz. Bu hiç kimsenin kaçırmaması gereken bir kitap, çünkü kesinlikle mükemmel.” Booked Up Reviews “Catherine Bybee iyiyle kötü arasındaki dengeyi kurmada tam bir usta. Okuyucuyu, kitaplarındaki büyülü dünyanın içine büyük bir hızlaçekiyor.” Reading Between the Wines “Pazartesi Düğünümüz Var çok hızlı okunan bir kitap. Bir kere elime aldım ve bırakmam mümkün olmadı.” 
The Romance Studio

Yorumum:
Çok güzel bir aşk romans kitabıydı. Boş bir aşk romanı değildi bence..Bayıldım..!!
Başlangıcından bitişe kadar zevk ile okudum ve özellikle romanın sonuna doğru heyecanlandım..
Serinin ilk kitabı Çarşambaya Kadar Eşim Ol'da Samantha ve Blake'in hikayesini okumuştuk..Samantha Allians isimli evlendirme ajansının sahibiydi.Kitabın başında Blake ile nikah tazeliyorlardı.. Aradan iki yıl geçmiştir ve evlililerini her yıl bir nikah ile tazelemektedirler...
 Serinin ikinci kitabında ise Eliza ve Carter'in hikayesi vardı..Samantha'nın yardımcısı Eliza Havens nikahın nedimelerinden biri idi..


Gizemli bir geçmişi vardı...Bu yüzden birine bağlanmaması sürekli ilişki içinde olmaması gerekiyordu.
Sürekli didiştiği bir adam..Carter Billings vardı..Siyasete girmeye hazırlanıyordu..Bir ilah gibi yakışıklı idi. Ancak siyasette başarılı olabilmesi için evlenmesinin zamanı gelmişti.
Eliza ile aralarındaki çekim ona doğru yönlenmesine sebep olacaktır. 


Ancak işi o kadar da kolay olmayacaktır. Zira  çöpçatanlık şirketi onu arkasındaki geçmişinden hem gizliyor hem de hayatını kazanıyordu. Burada ummadığı dostluk ve sıcaklık bulmuştu..
Bundan vazgeçmek istemiyordu. Ancak Carter ile arasındaki yakınlaşma bunu tehlikeye atabilirdi..
Zira Vali olursa tüm dikkatler üstüne çevrilebilirdi bu da hiç istemediği bir şey idi..
Ancak aralarındaki yakınlaşma bir anda yakıcı olmaya başlayınca işler planladığı gibi gitmeyecektir.. 


Çok severek okuduğum bir kitap idi..Üçüncü romanda Gwen ve Neil'in hikayesi var.Onların hikayesini okumak istiyorum zira aralarındaki elektriklenme buradan belli oluyordu...
Aşk ve romans kitaplarını seviyorsanız yaşamın stresinden arınmak istiyorsanız..Bence birebir..Denemenizi öneririm..



Weekday Brides
1. Wife by Wednesday (2011) Çarşanbaya Kadar Eşim OL
2. Married by Monday (2012) Pazartesiye Düğünümüz Var
3. Fiance by Friday (2013)
4. Single by Saturday (2014)
5. Taken by Tuesday (2014)
6. Seduced by Sunday (2015)
7. Treasured by Thursday (2015)


17 Kasım 2015 Salı

Sana İhtiyacım Var - Katie Ashley


Orijinal adı The Proposition 
Edisyon Adı: Sana İhtiyacım Var
Yazar: Katie Ashley 
Çeviri : Derya Engin
Yayınevi : Novella Yayınları
Goodreads Puanı :5/4,08
Puanım:5/4

Çok sık rastlanabilecek bir kurguda yazılmış olan bir kitap olarak görebilirsiniz.Fazla beklenti içinde olmadan hoşça vakit geçirmek istiyorsanız size önerebileceğim bir kitap.Yazarı ilk defa okuyorum.Kalemini çok sevdim..



Üç kitaplık bir serinin ilk kitabı..Beğendim ancak kitap yarım kaldı. Araştırmalarıma göre 3 kitaplık bir serimiş. İlk iki kitap da aynı çiftin hikayesi var..Hayatta en çok istediğiniz bir şeyi elde etmek için her şeyi yapar mısınız? 
Bir şeyi deli gibi istemek nedir bilir misiniz? 
İşte bu romanda  Emma bir çocuğu olmasını çok istiyordu. Aidan ise Emma ile birlikte olmayı. Başlarda adil bir alışveriş gibi görünse de işin rengi sonradan değişir..


Romandaki kadın kahramanımız Emma 30. yaşına ayak bastıktan Sonra biyolojik saatinin artık yavaş yavaş tükenmekte olduğunun çocuk sahibi olmak için az zamanının kaldığının farkına varır. 
Hayatta İstediği tek şey çocuk sahibi olmaktır fakat bunun için bırakın bir kocayı, eş cinsel arkadaşı Connor dışında hayatında hiç bir erkek yoktur . 
Sperm bankasına da başvurmayı aklından bile geçirmez çünkü bebeğinin, idüğü belirsiz Birinin katil veya sapık DNA'sını taşıması ihtimalinden çok korkmaktadır.
. Bu nedenle en yakın gay arkadaşı Connor'dan bebeğinin sperm donörü olmasını ister ..
 Fakat bu sefer de Connor'ın sevgilisinden onay alınamaz.


Romanın erkek kahramanı Aidan ise , Emma ile aynı şirkette pazarlama yöneticisi olarak çalışmaktadır. İşinde de  gayet başarılı, genç, yakışıklı aşırı derece de  çapkın bir adamdır. Emma ile şirketin daha önce  düzenlenen  Noel partisinden tanışmışlardır..
. Aidan onu tavlamaya çalışmış Fakat reddedilmiştir.Bu ret edilme 
Aidan'ın canını adeta yakmıştır..



Ve bir gün işten çıkmak üzereyken Emma'yı sevgilisi olduğunu düşündüğü bir adamla tartışırlarken yakalar. Emma'ya yardımcı olmak amacıyla aralarına girer. Emma kadınlar tuvaletinde iken sevgilisi sandığı o adam, bir çırpıda her şeyi anlatır ona yani Connor
Aidan Connor'dan öğrendiği bu bilgiler üzerine kadınlar tuvaletine dalarak yaptığı Teklif ile Emma'yı şoka uğratır.


Bu teklifin içeriğinde Neler mi var? Bebeğin sperm donörü olmak.....
Aşk da her yol mübahtır..!!
Aşık olduğunu fark etmesen de..
Demi ama..


Ancak Aidan bu işi doğal yöntemlerle yapacakları takdirde
 Emma'ya yardımcı olabileceğini söyler.  
İşin özü, Emma Aidan'ın spermlerine,
 Aidan da Emma'nın Vücuduna Sahip olacaktır..
Taraflar en çok istediğine sahip olacaktır böylece..!!



İkinci kitabı okumayı çok istiyorum...Bir an önce çıksın..



Proposition
1. The Proposition (2012)Sana İhtiyacım Var 
2. The Proposal (2013)
3. The Pairing (2014)




4 Kasım 2015 Çarşamba

Gece Gelen Ölüm 2 İntikam Yolcusu - Gonca Çiftçioğulları




Orjinal Adı : İntikam Yolcusu
Edisyon Adı : İntikam Yolcusu (Gece Gelen Ölüm-2)
Yazar : Gonca Çiftçioğulları
Yayınevi : Agapi Yayınları
Puanım :5/4

  Gonca Çiftçioğlulları'nı tanıdığım Gece Gelen Ölüm  Karanlığın Sesi kitabı ile tanımıştım.. Ancak kitabı okuduğum da bir yarım kalmışlık hissi vermişti bana. Devamının çıkacağını öğrendiğimde de hiç tereddüt etmeden okumak istedim.
Romandaki komiser Mehmet'in ortağı tarafından trajik şekilde vurulması beni çok etkilemişti.
Onun hikayesini çok merak ediyordum.
Hikayede yeni kahramanlar yeni hikayeler vardı. Özellikle Oğuz ve Gönül'ün hikayesi de eklenmişti. Onların maceraları bence asıl kahramanımız Selda'nın hikayesinden çok daha güzeldi. Özellikle sonu hah şimdi oldu dedirtti bana.
İntikam Yolcusu romanın da Selda'nın hikayesinden oldukça etkilendiğimi söylemem gerek. Bu genç kadının yaşadıkları tüylerimi ürpertti.


Çocukluğunda başına gelen korkunç olay ile kişiliğinin uğradığı dönüşümü okumak ibret vericiydi. Ruhunu yaralayan bu olay ile içindeki intikam arzusu affedememe duygusunu yenememesi yüzünden ruhunun karanlıklar içinde kalmasını yazar çok güzel işlemişti. Romanın polisiye olması dolasıyla hikayeden çok daha fazla ipucu vermek istemiyorum.
Romanda duygusal sahneler çok fazla yoktu ancak sevgi aşk aile sevgisi teması ile işlenmiş olması kahramanların iç seslerini çok da güzel yansıtılmıştı. O kadar ki bire bir yaşanmışlık hissi verdi bana.. 

Bir ara kitabın sayfalarında kendimi kaybettim..




Kitabı okurken olay örgüsü nedeni ile aksiyon biraz yavaş geldi bana daha hızlı olabilseydi çok daha güzel olurdu. Yine de biz de böylesi bir polisiye yazar olması tema çeşitliliği bol olması  gururlandırdı beni. 
Yazarın sıkı takipçisi olmaya devam edeceğim. 
Daha yeni hikayelerde daha yeni maceralarını okumak için sabırsızlanıyorum..
Polisiye ve macera kitaplarını seviyorsanız etkileyici bir roman okumak istiyorsanız tavsiye ederim...


28 Ekim 2015 Çarşamba

Atatürk'ün 10. yıl nutku


Atatürk'ün 10. yıl nutku

Türk Ulusu ! Kurtuluş Savaşı'na başladığımız 15'inci yılındayız. Bugün cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır.

Kutlu olsun!

Bu anda büyük Türk Ulusunun bir bireyi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve coşkunluğu içindeyim.

Yurttaşlarım !

Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk Kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Bundaki başarıyı, Türk Ulusunun ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimle yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı hiçbir zaman yeterli görmeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak zorunluluğunda ve azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en bayındır ve uygar ülkeleri düzeyine çıkaracağız. Ulusumuzu en geniş refah araç ve kaynaklarına sahip kılacağız. Ulusal kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkaracağız. Bunun için, bize zaman ölçüsü geçmiş yüzyılların gevşetici görüşüne göre değil, çağımızın hız ve hareket kavramına göre düşünülmektedir. Geçen zamana oranla, daha çok çalışacağız. Bunda da başarılı olacağımıza kuşkum yoktur. Çünkü Türk ulusunun karakteri yüksektir. Türk ulusu çalışkandır. Türk Ulusu zekidir. Çünkü Türk Ulusu, ulusal birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Çünkü Türk Ulusunun yürütmekte olduğu yükselme ve uygarlık yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müsbet bilimdir.

Şunu da önemle belirtmeliyim ki, yüksek bir insan topluluğu olan Türk Ulusunun tarihsel bir niteliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki ulusumuzun yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan zekasını, bilime bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, ulusal birlik duygusuna ara vermeden ve her türlü araç ve önlemlerle besleyerek geliştirmek ulusal ülkümüzdür. Türk ulusuna çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün insanlığa gerçek huzurun sağlanması yolunda, kendine düşen uygarca vazifeyi yapmakta başarılı kılacaktır.


Büyük Türk Ulusu !

Onbeş yıldan beri, giriştiğimiz işlerde başarı vaadeden çok sözlerimi işittin. Mutluyum ki, bu sözlerimin, hiçbirinde, ulusumun, hakkımdaki güvenini sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım. Bugün, aynı inanç ve kesinlikle söylüyorum ki, ulusal ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk Ulusunun büyük ulus olduğunu bütün uygar dünya, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır. Hiçbir an kuşkum yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük uygar niteliği ve büyük uygar yeteneği, bundan sonra ki gelişmesi ile, geleceğin yüksek uygarlık ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.

Türk Ulusu !

Sonsuzluğa akıp giden her on yılda, bu büyük ulus, bayramını daha büyük onurla, mutluluklarla, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.

Ne mutlu Türküm diyene !

Ankara, 29 Ekim 1933 

Kaplan Prens- İris Johansen






Orijinal Adı: The Tiger Prince
Edisyon Adı :Kaplan Prens
Yazar : İris Johansen
Yayınevi : Novella Yayınları
Çeviri : Elif Subaşı
Goodreads Puanı : 5/3,73
Puanım :5/4


Kitap Tanıtımı

 Kaplan yavaşça ilerliyor… Kaplan alev alev yanıyor… Hindistan’da altın avına çıkmış, yakışıklı bir İskoç, Ruel MacClaren… Kaderinden kaçarken kendini Hindistan’da bulan genç bir kadın, Jane Barnaby… Becerikli ve tutkulu bir sanatçı, Kartauk… Takıntıları olan sapkın bir mihrace ve oğlu Abdar… Bir demiryolu inşaatında ve Jane’de birleşen kader… Macera ve tutku dolu, heyecanlı, egzotik bir aşk hikâyesi… “Iris Johansen, egzotik atmosferi ve birbirinden orijinal karakterleriyle muhteşem bir tarihi aşk hikâyesine imza atmış.” Booklist “Kaplan Prens, tutku dolu, zorlayıcı, ateşli bir aşkın kitabı.” Amazon “Aşkın ve altının büyüsü başınızı döndürecek. Olağanüstü bir macera…” Goodreads




İris Johansen'in tarihi romans türünde  yazdığı ilk kitabını okudum. Yazarın daha çok romans türünde kitaplarını okumuştum. Pandora'nın Kızı isimli kitabını da beğenmiştim..O kitap da  polisiye macera pisişik güçler ile ilgili bir romandı. Ancak yazarın daha çok Martı Yayınlarından çıkan kitaplarını anımsıyorum..Daha çok hoşça vakit geçirebileceğiniz türden kitaplardı..Fakat yazarın sıkı takipçisi değilim..Yine de genel olarak beğendiğim yazarlar kategorisinde idi.

Kaplan Prens ise konu olarak ilgimi çekti ,kurgu olarak son zamanlarda okuduğum en farklı kitaplardan idi. Genel olarak kitabı severek okudum..


Sanayı devriminin başlangıcında geçen roman Hindistan'ın egzotik ortamında demir yollarının yapımı sırasındaki maceraları anlatıyordu.İskoç'yadan Hindistan'a kadar uzanıyordu.
 Bu tema da epeyce film seyrettiğimi anımsıyorum.



Romanın kadın kahramanı Jane Barnaby'nin en büyük korkusu annesi gibi fahişe olmak idi. Bunun için ne gerekirse yapardı. Babası olduğunu düşündüğü Patrick Reilley'in kendisini kabul edip yanına alması için sadakat ile yıllarca onunla çalışır..Ona adeta sadakat yemini eder.Yanına da Çin'li arkadaşı Li Yung 'uda alır...Tek isteği Patrick Reilley'in onun babası olduğunu söylemesidir..Yıllarca Çinli arkadaşı ile Ona sadakat içinde çalışırlar..



Kitabın  erkek kahramanı Ruel McClaren tek amacı zengin olmak idi. Ağabeyi İan ise onu evine geri götürmek için peşinden  gelecektir..Ancak Ruel'in buna niyeti yoktur. En azından zengin oluncaya kadar.. Onsuz evine geri gitmeyi kabul etmez..

Ruel'da o sıralarda Cinnidar isimli adayı almak için çalışıyordu..Hintli Raca'yı ikna etmenin yollarını arıyordu..Onu ikna etmek için ise Raca'nın aradığı sanatçı John Kartauk'u bulmaya çalışıyordu..
Kane ise John Kartauk'u saklıyordu..İşte bu şartlarda Jane ile Ruel'in yolları kesişti..


 Çok çarpıcı bir sahne idi. Özellikle filler ile olan sahnelerini çok sevdim.Yıllarca adam yerine konmayan Li Yung'un dirilişi filleri ile olacaktı.

Değişik bir kitap idi.Aslında bu kitabın filmi çekilse çok güzel bir macera filmi olabilir..Bazı yerlerinde heyecandan  sayfaları nasıl çevirdiğimi anlamadım..
Tam historical bir tema da işlenmemiş tarihsel kurgu,macera,mistik,tutku aşk temalarında kitap okumak istiyorsanız tavsiye ederim..


19 Ekim 2015 Pazartesi

Kır Çiçeği Tepesi - Kimberley Freeman



Kitabın Adı : Kır Çiçeği Tepesi
Orijinal Adı : Wildflower Hill
Yazarın Adı : Kimberley Freeman
Çevirmen : Duygu Parsadan
Yayınevi : Arkadya Yayınları
Goodreads Puanı :5/4,07
Puanım :5/4






Kitap Tanıtımı 

Bazen kader, hayatımızdaki kişilerle sınar bizi.
Ki hayaller bu sınavı geçmek için yeterli değildir…

1929 yılında Glasgow'da yaşayan genç, güzel Beattie'nin büyük hayalleri vardır, ta ki evli sevgilisi Henry den hamile kalana kadar… Çocuğunu evlatlık vermek üzere dünyaya getirmeden hemen önce Henry karısını terk edip Beattie ile birlikte Londra ya kaçmaya karar verir. Orada kendilerine yeni bir hayat kuracaklardır. 

Tam seksen sene sonra kader, Beattienin torunu Emma'ya oyununu oynayacaktır. Ünlü bir balerin olan Emma, geçirdiği sakatlık nedeniyle kariyerinden vazgeçerek aile bağlarının olduğu Avustralya ya dönmek zorunda kalır. Büyük annesinden ona kalan çiftliğe vardığında, tek amacı oradaki eşyaları düzenlemektir. Ancak dört bir tarafı sararmış fotoğraflar ve eski mektuplarla çevrili olan Emma, geçmişin tozlu sayfalarında kalan bir aile sırrını çözmeye çalışırken bulur kendini. Emma attığı her adımda büyük annesiyle kaderlerinin nasıl da bir örüldüğünü keşfedecektir. 

Kır Çiçeği Tepesi, yalnızca iki kadının hikâyesini barındıran yürek burkan bir roman değil, ayrıca insanın elindeki gücü ve bu gücü keşfettiğinde neler yapabileceğini ortaya koyan bir başyapıt.

“Romanın gücü, Freeman'ın oluşturduğu karakterlerin yanı sıra aşk, nefret ve utancı nasıl işlediğine de dayanıyor. Hem Beattie hem Emma kendilerini yeni bir hayata başlarken buluyor. Okuyucuları kâh neşelendiren kâh üzen de bu kadınların hikâyesidir.”
-Publishers Weekly-




Deniz Feneri Koyu ile başlayan Kimberley Freeman yolculuğum Kır Çiçeği Tepesi ile devam ediyor..
Çok başarılı bir kurgusu olan bir romandı. Başlarda biraz durağanlık vardı ancak çok sürmedi açıldı hikaye..
Yazarın başarılı kurgusundan zira  duygusal yönden beni fazlası ile mutlu eden bir kitap idi.Özellikle Beattie ve Charlie   arasındaki rüya gibi olan aşk beni cezbetti.
Hikaye de yazar yine geçmiş ile günümüz arasında bağ kuruyor..
Yazar geçmiş ve günümüz ile harmanlayarak anlattığı hikaye de ..
Günümüz kadın karakteri Emma geçmişteki hikaye de ise Beatie'nin hikayesi anlatılıyor
Geçmişteki kadın karakteri daha sıcak ,samimi ve savaşçı buldum.
Emma karakteri ise çok bencil başkalarının düşüncelerini önemsemeyen sadece bale yapmayı önemseyen boş bir karakter idi..


Ancak kitabın sonu beni hiç mutlu etmedi..Sanki yarım kalmış duygusu yarattı bende. Annesinden mektup getirdiğin kızın duygularını da öğrenseydik ya..!!
Bir de kitabın kapağından bahsetmek istiyorum..Muhteşem buldum..
Diğer ülkelerde çıkan ve orijinal dilde yayınlanan kapaktan çok daha güzel buldum kapağı..
Arkadya yayınları gerçekten de muhteşem bir kapak tasarlamış..
Gerek kapak gerek çeviri ve edit tam puan aldı benden..Puanı yazarın sonda kitabı sıkılmış gibi çabuk çabuk bitirmesi yüzünden kırdım..


Sanki devamı gelecek gibi roman bittiği halde sayfa çevirdim..
Kısaca Kimberley Freeman ile bu kadar geç tanıştığım için çok pişmanım..
Keşke kitaplarını daha önce okusaydım..
Yazarı Sarah Jio'ya benzettiğim kadar bu kitap da bana Kate Morton'u da anımsattı nedense..

Yazarın okunacak bir kitabı kaldı.
Kor Adası
Onu da kısa zaman içinde okumayı planlıyorum.
Aile ilişkileri, dram,macera,aile sırları ,sevgi temaları seviyorsanız bence tam size göre bir yazar ve kitap..


Kitabın Konusundan  bahsetmek istiyorum;

1929 Glasgowu’nda  başlayan hikaye de o dönem de insanların hayatı  oldukça zor idi.. 
Beattie’nin hayatı da hiç  kolay değildi; ailesine ay sonunu getirmeleri için yardım eden bu genç kadın, bir kulüpte çalışıyordu. Orada Henry ile tanışmıştı; evli olan bu adam genç ve güzel Beattie ile gönül ilişkisine girmekten  geri kalmıyordu, Beattie’de  yanlış olduğunu bile bile, bir kaçış olarak gördüğü Henry ile ilişkisine devam eder ve sonunda hamile kalır.
Hamile olduğunu öğrenen annesi tarafından hiç gözünün yaşına bakmadan kapı dışarı edilir ve durumunu Henry’e de söylemek zorunda kalır..Beaattie'nin bundan sonra hayatı ciddi bir şekilde  savrulmaya başlar..Hamileliğine başlarda sıcak bakmayan Henry genç kadının hayatına nedense tekrar girer ve onunla birlikte Tazmanya’ya kaçmasını ister.


Tabii ki birlikte kaçmaları ve Tazmanya'ya varmalarından sonra da genç kadının yüzü yine gülmeyecektir..
Zira  asıl zorluk Tazmanya’da hayattadır ..
Henry'ye buradaki hayat zor gelmeye başlar..Alışık olduğu hayatı terk edip Tazmanya'da yeni hayat kurmak ona zor gelir..Tekrar içki ve kumara başlar..Kısa sürede parasını tüketir.. Beattie ve bebeğinin aç kalmasına sebep olur. Ve Beattie bir kere daha kendi başınadır. Kızını da alır ve Henry’den kaçar, Kır Çiçeği Tepesi adı verilen bir çiftlikte iş bulur Orada da mücadeleli zor bir hayat devam eder.
Hayatının aşkı Charlie karşılaşır..Bu çiftlik de başından öyle şeyler geçer ki...



Emma ise günümüz Londrası’nda yaşayan ünlü bir balerindir, kariyerinin de doruğundadır. Avustralya’daki ailesinden uzakta  yaşamaktadır.  Josh isimli bir sevgilisi  vardır  Hayatındaki her şey yolunda gitmektedir. Erkek arkadaşı onu terk edene kadar  
Hırsından ve şımarıklığından  ne yapacağını bilemeyen Emma kendini aralıksız antrenmana verir ve aşırı zorlanmadan çok kötü bir şekilde sakatlanır.. Olaydan sonra sevgilisinin başka bir ilişkiye girdiğini öğrenir..Tam bir yenilgi içindedir..Bu yüzden Avustralya’ya ailesinin yanına kaçar. Orada büyük annesinin kendisine bıraktığı çiftliği öğrenir ve olaylar onu Tazmanya’ya çiftliği satmak üzere boşaltıp, hazırlamaya götürür.
Büyük annesinin evinde bulduğu notlar,resimler merakını çeker ve , Beattie’nin geçmişinin izini sürdürür.  Emma buraya gelirken, sadece burayı boşaltmayı, kafasını dinlemeyi ve çiftliği satarak geri dönmeyi düşünüyordu. Hele kimseyle yakınlaşmak gibi bir niyeti yoktur, tek arzusu yaralarını sarmak dans edemeyeceğini unutmaktır.. 
Hele aşk? 
Hayatında yeniden istediği en  son şeydir..

 Ama hayat onun için çok farklı şeyler planlamaktadır…



“Ne istiyorsun?” diye soruverdi Raphael aniden. “Herhangi bir şey.”
“Bu evi istiyorum. Hayvanlarla ve araziyle birlikte.”
“Sen çıldırmışsın. Böyle bir şeyi asla-”
“Armağan olarak değil. Bahis olarak. Benim bedenime karşılık.”


"Dünyada iki çeşit kadın vardır, Beattie, bir şeyler yapanlar ve kendisine bir şeyler yapılanlar."
Ona inanmıyordum, ama yine de gidecektim. Mina’ya gittikçe bağlanıyordum. Patrick’e ise gittikçe daha çok bağlanıyordum.


"İnsanlar beni daima yanlış anlıyorlardı.Oysa yalnızca doğru şeyleri nasıl söyleyeceğimi bilemiyordum."

17 Ekim 2015 Cumartesi

Öyle Bir Bedel ki - Gonca Çiftçioğulları



Orjnal Adı : Öyle Bir Bedel ki
Yazar : Gonca Çiftçioğulları
Yayınevi : Uğur Tuna Yayınları
Goodreads Puanı : 5/5
Puanım :5/4

Arka Kapak Yazısı;

Öyle bir yol ayrımındayım ki bir tarafta aşk , diğer tarafta her şey ve herkes var. Sevgi ırmağı bir yandan mutluluk denizine akarken diğer yandan hüzne kanat çırpmakta.
Bedeli bu kadar ağır olmamalıydı aşkın.

Öyle bir bedel ki...

İki kız kardeş ve birbirinden habersiz gönül verdikleri adam. Hastane koridorları belki aşk denilen şeyi görmüştü ama böylesine hiç tanık olmamıştı.Yüreğindeki sesin yankısını , doktor meslektaşının yüreğinden duyacak mı Aslı? Yoksa bedenini iyileştirdiği gibi yüreğindeki yarayı da saracak mı doktoru Canan'ın. Doğru ya bir kalpte iki aşk taşınmaz ki. Acaba aşk mutluluk tınısını kimin kulağına fısıldayacak?

ÖYLE BİR BEDEL Kİ... Bir aşk hikayesi hiç bu kadar çekmemişti okuyucuyu içerisine. Kitabı okurken bazen acının , hüznün , kaybedişin göz yaşlarını dökerken bazen de mutluluk damlalarının verdiği sevinci , umudu yaşayacaksınız.
Yazar ustaca kurguladığı romanını zengin konuşma metinleriyle destekleyerek okuyucuyu aşkın içine çekmiş , onların da hikayeyi yaşamasını sağlamış. Bir çırpıda , nefes nefese okuyacağınız ÖYLE BİR BEDEL Kİ adlı romanın her sayfası sizi farklı bir heyecana sürükleyecek. Okuduğunuz her sayfa , sizi sonraki sayfaya itecek ve kitabı nasıl bitirdiğinizi anlamayacaksınız.




 Yazarın daha önce Gece gelen Ölüm isimli kitabını okumuştum ve çok beğenmiştim. 
Gece Gelen Ölüm polisiye türünde yazılmış aşk ve cinayet türünde bir romandı.
Öyle Bir Bedel ki ''Sevgili Kitap Kardeşlerim'' grubundan sevgili kitap kardeşim Gönül tarafından bana hediye olarak gönderilen bir kitap idi. Biraz araştırma yaptığımda kitabın aile,dram,aşk temalarında yazılmış bir roman olduğunu anladım ve açıkça söylemek gerekirse kitabı okumaya cesaret edemedim.
Ancak zamanla değişik konular,temalar arayışı içine girdiğimde de aklıma bu Öyle Bir Bedel ki kitabı geldi.
Kalın olması beni tereddütte düşürse de okurken oldukça akıcı bir kitap olduğunu fark ettim. Fakat başlarda tam kitabın içine giremedim bazı yerlerinde biraz  detay vardı ..
Ancak kitap sonrada açıldı ve ben kitabı elimden bırakamaz oldum..Okurken kendi kendime konuşmaya başladım sinirlenmeye başladım..Hikaye beni içinde alıverdi..
Okurken tesirine girmem yetmiyormuş gibi sona doğru yazar beni mahveden kalem oynayışı ile çıldırttı..


Hayır böyle olamaz dedim..
Bu aşk böyle bitemez dedim..
Ah Gonca Çiftçioğulları beni o kadar ağlattın ki..
Bu muhteşem aşka bu yapılır mı?.!!
Romanda ki anne karakteri hak ettiğini bulsa da..Olan birbirini çok seven karaktere oldu..
Ancak bu son da yetmedi bir de başka bir son daha ekliyor...
Gerçekten şok edici bir kitap okumak istiyorsanız..İzmir , Karşıyaka temalarını merak ediyorsanız..Bu kitap tam size göre..
İzmir mekanlarını o kadar güzel aktarmış ki bir İzmir'li olarak burası nerede idi diye de merak ettim..
Dram kitaplarını seviyorsanız..Aşkın insanı şok eden acı halini yaşamak istiyorsanız..Aşktan ıstıraptan kendinizi kaybetmek istiyorsanız..Bence bu kitabı deneyin.



14 Ekim 2015 Çarşamba

Lütfen Üşenmeden Okuyun..


Yaşlı kadın, usulca odasından çıktı. Salondan torunu ile gelininin sesleri geliyordu. Gelin oğluna:

Oğlum, sofra hazır, çorbanı koydum; haydi gel de soğutmadan ye!.."

Salonun en kuytu yerine geçti, yerde kendine ait köyden getirdiği minderin üzerine oturdu. Çocuk, babaannesini görünce:

Babaanneciğim, gel beraber yiyelim!.." dedi. 
Yaşlı kadın mânidâr bir şekilde iç çektikten sonra:

Evin erkeği gelmeden akşam sofrasına oturulmaz. Hele babanız gelsin, beraberce yeriz inşaAllah!" dedi.

Evin gelini:

Aman anneciğim, eskidenmiş onlar!.. Şimdi acıkan yemek sofrasına oturur, o da gelince yer." dedi. Yaşlı kadın:

"-Kızım, nasıl insanların bir edebi, hayâsı, iffeti varsa, evlerin de iffeti ve edebi vardır."

Torunu dayanamayarak alaycı bir tavırla söze karıştı: 
Yaa babaanne, neymiş bu evlerin iffeti... Anlat bakalım, merak ettim!.." dedi.

Yaşlı kadın söze başladı:
"-Biz küçükken annelerimizden önce babalarımızın karşısında edepli oturmayı öğrenirdik. Evde babamız, annemiz varken ayağımızı uzatıp oturmaz, büyüklerimiz konuşurken söz hakkı verilmedikçe söze dâhil olmazdık. Büyüklerimiz odaya girdiğinde hemen toparlanır, kalkıp onlara oturmaları için yer verirdik. Aslâ babamız sofraya oturmadan sofraya el uzatmazdık.

Babamız gelir, «Besmele» çeker, «Haydi buyurun.» derdi. Huzurla hepimiz başlardık yemeğe... Sonunda da sofra duâsını kardeşlerimiz aramızda sıra ile okurduk. Hiç âilece yenen yemek kadar lezzetli yemek olur mu? Bu sofranın edebidir, yavrum!.."

Torunu: 
"-Bu kadar baskı karşısında depresyona girmez miydiniz babaanneciğim!" dedi.

"-Hayır, yavrum bizim zamanımızda saygı olduğu için sevgi hep bâkî kalırdı. Sevgi var oldukça da hiç depresyona giren olmazdı. Yemekler lezzetli, uykular dinlendiriciydi. Biliyor musun? Ben depresyon kelimesini ilk defa burada duydum, hattâ köyümüzde bir tane akıldan mahrum birisi vardı, «Deli İbram» derlerdi. Vallahi, o bile o kadar mutluydu ki, anlatamam. Akşama kadar sokakta çocuklarla oynar, acıkınca bir kapıyı tıklatır; «Aba acıktım, aba su ver!» derdi. Hangi kapıyı çalsa, boş çevrilmezdi. Berber saçları uzadıkça tıraş eder, hamamcı arada yıkardı. Cumaları esnaf elinden tutar, namaza bile götürürlerdi. Yani hiç kimse onu dışlamazdı..

Şimdi hiçbir şeye saygı kalmadı. Bak evlere bile saygı yok bu şehirde! Herkes akşam olduğu hâlde perdelerini örtmemiş, bütün evlerin içi görünüyor, ama kimse utanmıyor. Biz daha hava kararmaya başlamadan kalın perdelerimizi çeker, ondan sonra evin ışıklarını yakardık. Hattâ perde kapalıyken üzerimizi değiştirmeye edep eder; ışığı söndürür, yere çömelir öyle üzerimizi değiştirirdik. Gölgemizin bile dışarıdan görünebileceğini düşününce yüzümüz kızarırdı."

Bu sırada gelini, oturduğu yerden kalktı, mahcup bir edâ ile salonun perdelerini çekti.

"-«Evin edebi, önce perdesinin çekilip çekilmediğinden belli olur.» derdi büyüklerimiz...

Evler, kocaman duvarlarla çevrilmiş avluların içinde olduğu hâlde hiç kimse iç çamaşırlarını ulu orta asmazdı, ev ahâlisinden bile edep ederlerdi. Ben daha küçükken giydiğim şalvarı en ön ipe asmışım, hemen anam gelip; «Kız, baban bugün avluya çıktı, senin şalvarın asılı idi, utancımdan yerin dibine girdim. Bir daha öyle ortaya asma, çamaşırların en arkasındaki ipe as!.. Üstüne uzun bir tülbent ört, sonra mandalla... Altında ne olduğu görünmesin!.. İffetimiz, edebimiz bir giderse, ortada îmanımız kalmaz!..» dedi. Tabiî ben 12 yaşlarındaydım, annem bunları bana söylerken ben yerin dibine girdim. Şimdi öyle mi? Geçende bir nefes alayım diye balkona çıktım, karşı komşu, bütün çamaşırları asmış uluorta, ben utancımdan hemen içeri girdim.

Bugün yemekler dışarıda yeniyor, «göz hakkı» oluyor, kimse umursamıyor. Çarşı pazardan alınanlar şeffaf poşetlerde eve geliyor; alan var, alamayan var. Göz hakkı, kıskançlık oluyor bu yenenlerde... Hiç şifâ olur mu yavrum? Bizim Peygamberimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem, «Yemeğinizin kokusu ile komşunuza eza etmeyiniz.» buyuruyor. Bugün kokuyla, gösterişle çevredekilere hep ezâ veriliyor. Tabiî ki yenilenler içinize sıkıntı veriyor. Sonra da «depresyon» diye diye doktorlara gidiliyor.

Evin bir edebi daha vardır ki, en önemlisi de budur herhalde... Evin içinde yaşananlar, aslâ dışarıda anlatılmaz; yenenler, içilenler, muhabbetleşmeler, kavgalar... Bu da evin iffetinden sayılır ve hiç kimseye anlatılmazdı. Bu yüzden problemler ev içinde kolaylıkla çözülürdü. Zaten Peygamberimiz de özellikle karı-koca arasında olanların etrafa yayılmasının ne büyük bir günah olduğunu hep hadislerinde anlatıyor, değil mi Leylâcım!.." dedi gelinine... Leylâ mahcup bir şekilde: 
"-Evet anneciğim." diyebildi.

Torunu:

"-Babaanneciğim, şimdi facebook diye bir şey var; insanlar gittikleri lokantalarda yedileri şeylerin fotoğrafını çekip binlerce kişiye gösteriyorlar!.."

"-Aayy ne ayıp... İnsan hiç yediğini söyler mi?"

"-Âh anneciğim, her hâllerinin fotoğrafları var. Gezdikleri yerlerin, yedikleri yiyecek-içeceklerin, aldıkları eşyâ ve kıyâfetlerin, hattâ beylerinin aldığı çiçekleri üzerinde yazdıkları notlarla paylaşıyor insanlar..."

"-Yavruuum, sen neler diyorsun? Kıyamet koptu kopacak desene... Evler çırılçıplak kaldı desene..." dedi gözyaşları içinde anlatmaya devam etti:

"-Biz beylerimizle yan yana yürümeye ar edinirdik; dul kalanlar var, evlenemeyenler var. Onların gönül yaralarına tuz basmayalım diye, beylerimizin bir adım gerisinden yürürdük... Şimdi kavgalar ortada, sevmeler ortada... Tabiî ki, hiç mahremiyet kalmayınca samimiyet de kalmıyor. Evin bereketi, büyüklere saygıdadır. Evin iffeti, örtülen perdedir. Sevginin iffeti, gizliliktedir. Gözün iffeti, göz kapaklarındadır.Utanma, hayâ, îmandan bir şûbedir.

Hayânın makamı gözdür. Bu yüzden hem gözümüzü korumak önemlidir, hem de göze hitâp eden şeyleri kontrol altında tutmak..."

Gelini: 
"-Haklısın anneciğim, biz iffetimizi kaybettikçe buhranlarımız arttı." dedi.

Torunu kaşığı sessizce bırakıp: 
"-Ben babam gelince yemeğe başlayacağım, anneciğim!" dedi.
Babaanne de söylediklerinin evlatları üzerindeki tesirini görünce sessiz bir şekilde Allâh'a hamd etti.

Unutulmaz Gece-Teresa Medeirous


Orjinal Adı: One Night of Scandal
EDisyon ADı: Unutulmaz Gece
Yazar Adı: Teresa Medeirous
Çeviri: Tuba Özkat
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Goodreads Puanı: 5/3,84
Puanım :5/2


Sırlarla dolu bir geçmiş, aşkı tehlikeye atabilir mi?

Nezaket kurallarına uymamasıyla meşhur Carlotta Anne Fairleigh, sosyeteye takdim edileceği gün bile yerinde duramaz. Sırasını beklerken bitişikteki "Kanlı Marki" Hayden St. Clair'in sözde terk edilmiş karanlık evini merak etmekten kendini alamayan genç kadın, pencereden kısacık bir bakış atmaktan zarar gelmeyeceğini düşünür.


Fakat bu son "macera" felaketle sonuçlanarak genç kızın itibarını zedeler ve apar topar nişanlanmasına yol açar. Kısa süre sonra da sosyeteye korku saçan yakışıklı ve gizemli Marki'yle birlikte Cornwall'a gitmek üzere yola çıkar. Hayden St. Clair'in karanlık ve ulaşılmaz tavrı şaşırtıcı bir şekilde çekicidir, üstelik bakışlarında yadsınamaz bir tutku barındırmaktadır. Ancak Lottie kalbinin arzularına teslim olmadan önce, her ne kadar tehlikeli olursa olsun "Kanlı Marki"nin geçmişindeki sırları ortaya çıkarmalıdır…




Çok uzun zaman önce çıktığı ilk günlerde almıştım  Unutulmaz Gece'yi..Okumaya kıyamamıştım...
Ancak bu hikaye beni büyük bir hayal kırıklığına uğrattı. Edisyon ve çeviri yüzünden değil onu baştan belirtmeliyim.
Yazar beni büyük bir bozguna uğrattı. Anlatım güzel ancak romandaki erkek kahramanın duygusuzluğu eski ölen  karısına  olan bağımlılığı ve bu yüzden çocuğunu ihmal etmesi ve yaşamaktan vazgeçip yaşayan bir ölüye dönüşmesi üst üste gelince çok gerildim..
Fairlight Serisinin ikinci kitabı olan Unutulmaz Gece 'de patlayan bir skandal yüzünden evlenmek zorunda kalan bir çiftin hikayesini okuyoruz...


Romanın kadın kahramanı Lottie'nin evleneceği erkeğe aşık olması uzun sürmüyor..Ancak erkek kahraman genç kızdan etkilendiği halde onu farketmemezliğe devam ettiği gibi önceki evliliğinden olan kızını da açıklamaya bile gerek görmedi...Kızcağız evlendikten sonra gittiği evinde gördü kızını..Adamdan gelen her şeye eyvallah demesi beni çileden çıkardı. 
Hayden'in saplantılı şekilde eski eşine olan aşkı bağımlılığı beni sinir etti..Romanın buradaki kurgusu bana Jane Eyre'yi anımsattı. 


Serinin ilk kitabında da romanın başında hikayeye girememiştim.İkinci kitapda da aynısı oldu. Yazarı çok sevmesem kitabı yarım bırakacaktım ancak yazarı çok sevdiğimden kıyamadım..
Goodreads'e göre serinin bir kitabı daha var ancak yazarın sitesine ve fantasticfiction'un sitesine baktığımda iki kitap.. Yayınevi ne yapacak merak ediyorum..


Benim için yazarın en güzel kitabı Güllerin Fısıltısı..Onu tanıyıp sevdiğim kitabı..Historical severlere fazla beklentiye girmeden okumalarını öneririm..


Fairleigh Sisters
1. A Kiss to Remember (2001) Unutulmaz Öpücük
2. One Night of Scandal (2003) Unutulmaz Gece
3.Yours Until Dawn (2004)